23 Ocak 2010 Cumartesi

Kız Msn AdresLeRine Gel Sec beyen Al

Gönderen mad00

 kalbim_haylaz@hotmail.com
obituary09@hotmail.com
emre_pb_@hotmail.com
by_kayseri_212@hotmail.com
Theunique07@hotmail.com
black_angel_girl_@hotmail.com
azratas_1984@hotmail.com
meral_01@hotmail.com
selenerdogan@hotmail.com
ayse_34@hotmail.com
arzu2042@mynet.com
tatlikiz_s@hotmail.com
nuurr0634@hotmail.com
betul_01@hotmail.com
sarisin_kiz_82@hotmail.com
eceakin9@hotmail.com
delikiz17@hotmail.com
nazlisoya@hotmail.com
nazlikiz_nazo@hotmail.com
selin1993@hotmail.com
burcuu_1@hotmail.com
sevda_6334@hotmail.com
aysin0001@hotmail.com
kardelen228_63@hotmail.com
seda_tuncel7@hotmail.com
seker_kiz_asli@hotmail.com
ozlem_arkadas@hotmail.com
serence@hotmail.com
alevkarahan@hotmail.com
inci_se@hotmail.com
miss_acelya@hotmail.com
aylin966@hotmail.com
kucuk_kiz7@hotmail.com
cilgin_meltem15@hotmail.com


cerenkuzucu@hotmail.com

meral_toprak@hotmail.com

aysun_01@hotmail.com

peri-kizi17@hotmail.de

havin18@hotmail.de

meltem_yurtseven@hotmail.com

myworld_741@hotmail.com

miss_shawty_girl@hotmail.com

yagmuruyanik@hotmail.com

avril_hande_8@hotmail.com

evanescence__91@hotmail.com

aysegulyaman20@hotmail.com

alararasmus02@hotmail.com

Theunique07@hotmail.com

gizemkurum@hotmail.com

candanc@gmail.com

nadyagasper@hotmail.com

ilkin58@hotmail.com

kubra_guc@hotmail.com

aslican66@hotmail.de

bukethan@hotmail.com

emine_varli@hotmail.com

pelin14f@hotmail.com

cansiz_61@hotmail.com

sema_0600@hotmail.com

sexi_sibel13@hotmail.com

hazal_sebnem@hotmail.com

ecesafak_8@hotmail.com

sekey_girl_17@hotmail.com

yob_girl@hotmail.com

sibel_ayca_asya@hotmail.com

cansu_89_1903@hotmail.com

sude777777@hotmail.com

aycamayca@hotmail.com

zeynepmeynep@hotmail.com

cin_perisi04@msn.com

hande19903@hotmail.com

lanet_kiz_ece@hotmail.com

ladyfoor_2@hotmail.com

lanet_kiz_212@hotmail.com

acelya_828@hotmail.com

sinemis903@hotmail.com

aysuerker@hotmail.com

naughty_melike_88@hotmail.com

merve_torun@hotmail.com

yasmin_19907@hotmail.com

gizlikiz1@hotmail.com

ezgioz145@hotmail.com

eceomuris@hotmail.com

sibelsagdic@hotmail.com

gamze_can@hotmail.com

ilknur_mertcan@hotmail.com

tugce_babur@hotmail.com

goncagurolpars@hotmail.com

ayseminec@hotmail.com

diana5903@hotmail.com

zeynep_ersudas@hotmail.com

selennar@hotmail.com

gamzeguler77@hotmail.com

zeynepcaglayan@hotmail.com

emine_solmaz@hotmail.com

eminekoyuncu@hotmail.com

nazanmuzmul@hotmail.com

nevra_kuzu@hotmail.com

yoncasancar303@hotmail.com

nadyauras@hotmail.com

zeynep_e@hotmail.com

canan-aktas@hotmail.com

nazlielifk@hotmail.com

fundasoy@hotmail.com

melisciim@hotmail.com

dilangs@hotmail.com

cananornek24@hotmail.com

elifozbek2@hotmail.com

ebrumandalin@hotmail.com

burcucalandag@hotmail.com

derya_top8@hotmail.com

gamzeli0770@hotmail.com

elifgolbasi@hotmail.com

dilekb9@hotmail.com

zumrut_isil@hotmail.com

cadi_gs_girl@hotmail.com

idilo86@hotmail.com

snilhan@hotmail.com

damla_yegin@hotmail.com

22 Ocak 2010 Cuma

Bu gece de her gece gibi seninleyim

Gönderen mad00

Bu gece de her gece gibi seninleyim












Yıldızları seyrediyorum balkonumdan kayan yıldızlardan dilekler diliyorum sana dair. Ay’da yüzünü görüyorum buradan.İçime çektiğim her nefeste teninin kokusunu duyuyorum.Kendi yalnızlığımın kokusunu duyuyorum sonra o kahreden acı kokuyu sensizliğin kokusunu…



Belki de bir tek seni bu kadar çok sevdiğim için korkuyorum karanlıkta kalmaktan ruhumun karanlığını aydınlatan güneş kadar tatlı gözlerin ne olur ışığı bana arkasını dönmesin.Hep aynı sıcaklıkla bak gözlerime. İçimi eritsin her defasında ve daima.



Belki de sana bu kadar çok baglandığım için korkuyorum yalnız kalmaktan çünkü ben senin sıcaklığın eritinceye kadar hiç sıyrılamamıştım o yalnız

yasadığım dünyamdan ve biliyorum ki sen bana

arkanı döndüğünde ben yine yalnızlığıma döneceğim.



Kalbimin en hızlı ritmisin sen.Seni görüncebana dokununca hızlanıyor kalbim.Birde gidebileceğini düşününce.Biliyorum ki sen gittiğinde duracak kalbim.



Yanımda olmasan da görüyorum seni bu gece her gece olduğu gibi ay’ın paylayan yüzünden . Belki yanimda olmasan da seni görebildigim için seviyorum seni böyle körü körüne bir tutkuyla. Sen benim hayatima yaz yagmurları gibi aniden girdin ve o günden beri aşk da hayatıma girdi.



Bu gece de her gece gibi seninleyim. Seni bu gece de her gece ki gibi seviyorum

Bembeyazdı Sevdan

Gönderen mad00

Bembeyazdı Sevdan







Canım, can çekişmelerde yokluğundan ötürü

Geçen her saniye büyütüyor yalnızlığımı

Ve artık bütün kelimeler anlamını yitiriyor bende.

Senden başka kimse bilmiyor, yargısız infazlarımı

Her an diriliyorsun kan çanağı gözlerimde…



Sen öldürüyorsun, ben diriltiyorum özlemlerimi

Sabaha karşı tetik düşürüşüm oluyorsun ellerimde,

Geride öksüz bırakıyorum iyi niyetlerimi…

Yok olmanın içine yürürken çırılçıplak,

Yüreğinde unutmuşum bembeyaz sevgimi



Senin bende unuttuğun, gülen yüzlerin yanımda

Hani suratını cennet bahçesi sandığım gülüşler…

Bir de kahkahalarını anımsıyorum kırık camlarda,

Kayıp düşerken hayalimden, dudağındaki öpüşler

Bembeyaz bir kar tanesi olurdun kara kış ortasında



Bembeyazdı sevdan, kapkara bir gecenin koynunda

Işıldayan yıldızları sunardın bana gözlerinde,

Okşardı yüreğimi en masum duruşun yanağımda…

Ne güzeldi ürperişim, rüyalarıma her geldiğinde

Sessizliğim kopardı ve sonra çığlıklarım mezarda.

Sen Farklısın

Gönderen mad00

Sen Farklısın




--------------------------------------------------------------------------------







YoruLdum hayattan..

İmkansızLıkLar içinde kayboLdum yokLuğunda…

ÖzLedim seni! Uçurum kenarında gibi..

AtLasam mı diye düşünüyorum kimi zaman.. Uçurumdan aşağı bakıyor hayat..

Rüya gibi. Düş gibi..

BekLe beni geLiyorum. Koşuyorum sana. AğLıyorum uğrunda…

Hayat depar atıyor bana. Yetişemiyorum hızına. Koşuyorum. Koşuyorum..

AğLıyorum uğrunda…

Yoksun yanımda.. GözLerimden akan yaşLar deLiyor yüreğimi..

Yağmur aLtında doLanıyorum kimi zaman..IsLanmaksızın…

Hayat bana yalanını söyLedi.aLdattı beni.. Vurdu derinden.. Kırdı kaLbimi..

Yazmak söyLemekten ne kadar da koLay değiL mi?

Ama diLe getirmek gibisi de yok.

Hep istedim sana diLe getirmeyi ama..

İşte böyLe boğuLmak yoruyor beni.

Hayatımda hiçbir zaman yoruLmadım kendimi ifade ederken ama diyorum ya ; sen farkLısın.

SözcükLere sığdıramazsın ya bazen yaşadığın anLarı;

her karşıma çıkışın duruşun bakışın güLüşün susuşun konuşuşun kısacası yanımdayken ya da değiL,yaptığını hissettiğim herşey düğümLüyor sensizLiğimi diLimde..

Diyorum ya; SEN FARKLISIN!

Sen ; benim yaLnızLığımsın.. Unutamadığım TEK yanımsın.. KaLbime hapsettiğim SON yanım..

Sensiz oLmuyor.. Hayır.oLmuyor!.. Diyorum ya; SEN FARKLISIN!..

Sen Karanlıktayken Ben Geceyi Seviyorum










Senin Olmadığın Akşamlarda Ömrüm Kısalıyor Sanki..

Onun İçin Bu Defa Az Kararttım Geceyi…Şimdi Ne Varlığın Ne Yokluğun Belli…/

Bu Bulanık Siyah Hava Seni Gizlemek..Ve Duymak İçin Yeterli..



Sana Dokunamadığım Akşamlarda Bedenim Eriyor sanki..

Kendime yüklüyorum bu açlığın Kabahatini..

Sanki varmışsında KIZGINMIŞŞIN biraz bana

o bahaneyle uzak duruyormuşsun

..İstemiyorum saçlarının savrulmasını rüzgarda

Bu sevdadan benim payıma düşen zaten fazla



Senin Olmadığın Akşamları Takvimden Siliyorum..

Ömür Haneme Niye Yazsınlar ki Yaşamadıklarımı..

Senın Olmadığın Akşamlarda../..Fersiz Yanıyor sokak lambaları..

Ve O Geceler topluyorlar dilencileri..

Ve Her Kahkakha Meyhanelerden Yükselen …Söver gibi..



Bir İstanbul Değil Sensiz Akşamlarda Sanki

Bütün Kentlerin Tutuluyor Dili Öyle Gecelerde

Görmezlikten Geliyorum Çöp Kamyonlarının Kenti Kirlettiğini

Cinsiyetler Kalkıyor Yüzler Seçilmiyor Herkes Çarşı İznindeki

”Tek Tip Er”gibi../..Bir Yakalasam Yaka Paça

Zamanı durduracağım



Işıklandırılmış Virtin Camları Ayna olup Yüzüme Çarpıyor..Anladım ..

Ben Sensiz Gecelerde Yaşlanıyorum En İhtiyarı Oluyorum Bu Kentin

En Bilgesi,En Ağırbaşlısı..Aşkın Olgunlaştırdığı..

Suskun Bir Dervişim Şimdi BiR Sorsalar Rezil Olacağım

..Ben Senden Başkasını bilmem Kİ..



Senin Olmadığın Akşamlarda

Ben Yapmışım Sanki Tüm Dünyanın İşini Yoruluyorum

Sabaha çıkmayacakmışım gibi../..Kör olmka için yarı yarıya

Gözümü arabaların farlarına dikiyorum ..Her erkeği biraz sen zannediyorum ..

Senin Olmadığın Akşamlarda Ben

O an Adını Anmıyorsam Eğer

..Koskocaman Susuyorum .



Senin olmadığın akşamlarda ben siyaha boyayıp yüzümü

Maske yapıp gecenin karanlığını bir affan dede bulup

Satın almak istiyorum ”çocukluğumu”

Senin olmadığın akşamlarda geceler uzun sürüyor

Az karanlığım gün ağarırken kapkara oluyor

Gözlerimi kapıyorum ..düşlerime emanet ediyorum seni..



Senin olmadığın akşamlarda../Daha uzun kalıyorsun bende böylece..

Senin olmadığın gecelerde uyandığımda dilimde hep aynı cümle..

senin

olduğun

karanlığı

sensiz

aydınlıktan

DAHA ÇOK SEVİYORUM ..

Dalarken Gözlerine

Gönderen mad00

Dalarken Gözlerine












bir bulut sandım seni bu da yağar gider demiştim

nerden bilecektim kirpiklerimden döküleceğini

razıyım ya gözümün önünde gökyüzünde kal

ya beni de götür bu özlemi uyutamıyorum



yine gölgen üstüme yürüdü

özlem dolu dolaşmalarım ondan

ömrümden uzun olsa da bu aşk

her gece sensiz gece aysız doğmazken



bu sevginin işkencesine katlanarak yaşıyorum

her gün çürürken özleminde ölüm bile hoş gelir

sensizlik artık zehir gibi seni senden istiyorum

bak kapadım gözlerimi düşlerime düşersin diye



bir başka yaşamaktayım bir başka ölürken

gel vefasız olma bu mahsun sevgime karşı

istemem sen dışında kimse gelmesin yanıma

Sildiğim Senin Lekesi Kaldı Geriye









Yüreğimdeki senli izleri siliyorum bir bir..

Bu kez oldu,bitti derken..

Lekesi Takılıyor gözlerime senden kalanların…



-Senden başka hiç kimseyi…

-Sus..!

Tenini okşayan dudaklarım yanaklarından süzülenlere gebe..

Çatlamış ,susamış,sana aç…

Teninde yeniden can bulmak ister gibi burkulmakta..

-Seni çok özledim desem?

-Deme..! Nolur..



Cama yansıyan yüzümü bir bir dövüyor yağmur damlaları..

Esen fırtına yüzüme çarpıyor tokat gibi..

Tebessümüm öksüz kalıyor,camda asılı..

-Sana bir kez gülümsesem?

-Canım acır,dayanamam..!

Soğuğa direnen bir yaprak gibi savrulurdun,kırılgandın..

Düş dalından,savrul rüzgarınla bir tarafa..

Bitsin artık..

Ama Sallanıp durma,yeter…

-Tüm kırılganlığınla bana gel desem?

-Korkuyorum..!



Geceye eş değer siyah şiirlerim mahzun ..

Sayfalarımın isinde senli Lekeler..

Bu kez oldu diyorum,bu kez silmeliyim diyorum..

Ağzı bantlı haykırışlarım isyan ediyor..

“Duymadığın kadar varım..

Görmediğin kadar yakınındayım bu kez…”

-Gitmeliyim artık desem?

-DUR..!



Artık çok geç..Gitmeliyim….!

Mutluluklar

Gönderen mad00

Mutluluklar









Hep son cümlelerde kavuştum sana..

Dinlemeliydim,gözlerimi ayırmadan gözlerinden..

Senden sonra çok okudum yazdıklarını..

Anlamasına anladım da, artık çok geç(ti)..



Hep geç kalınmış zamanlarda buldum kendimi..

Ne vakit yere bir kibrit atsam, neden sebepsiz yaktığımı düşündüm..

Oysa son pişmanlık kimseye fayda vermedi..



Şimdi ömrümü yakarak gidiyorum..

Geriye baktığında göremeyecek kimse beni..

Tutulmamış, hatta hiç vaad edilmemiş sözler gibi unutulup gidieceğim..



Bir zaman aralığında ve zamansız ilerliyor saatler..

Artık bana boş yaşama dair tüm hevesler..

Savaşımı kaybettim ben çoktan..

Savaştım ve bitti!

Öykünün başı, sonu ve hepsi bu..



Gidiyorum aslında, her nekadar aldırmasanızda..

Kendimden bilerek ölümümü..

Bir cinayet diyebilirsiniz buna..

Masum bir ruhu katlettim ben..

Ellerimde günahlar..

Kalbimde haram bir ölüm dokusu..

Silinmeliyim akıllarda ki tüm zaman diliminden..



Söylenecek ne kadar sözüm varsa yuttum..

Paylaşılacak ne kadar acı varsa, içime gömdüm..

Ve aşk adına attığım tüm adımlarımı geriye saydım..



Şimdi bir metre kefenden ibaret ihtiyacım..

Toprak beni alır koynuna..

Utanırım cesedimden..

Varsın kayıp bilsinler..

Zaten çoktan kaybedildim ben..



“Kimseyi bir zerre üzecek kadar mutlu olmadım ben..! ”



*` Hiçbir Vücut Isısı Değiştirmiyorsa Mevsim Normallerine ; Sevmek Yok Artık Hiç Kimseyi..`



ve Sadece Mutluluklar Diliyorum.


Hasretinde ßile ” Sana ” Sarılıyorum




--------------------------------------------------------------------------------









Hasretinde bazen yağmur olup

Geçeceğin yollara gül tohumu ekiyorum

Sen ise ;



Ayaklarınla yüreğime bassan bile

Yüreğimin acıdığını düşünme.

Ben , her adım attığında,

Yüreğimden öptüğünü farzederim.



Hasretin çöker hüzün bulutlarıma…

Yüreğine düşen her damla,

Kurumuş güllerin yüreklerine ” hayat ” olur.

Ben, sana ağladıkça,

Güllerin daha güzel açar,

Bilirim

Ben, sevdana yandıkça

Baharlar hep gülüşlerinde konaklar.

Hissederim…..



Yüreğin, aldığım nefes olmuşken,

Toprağa sarılan sarmaşık gibi

Geceye uzanan ışık gibi



Hasretinde bile ” sana ” sarılıyorum.

Aldırmıyorum hasret yağmurlarına,

Yokluğunda bile yaşatıyorum seni.

Sakın üzülme sen; Ben; seni sevdikçe nefes alıyor,



Seni özledikçe yaşıyorum

delerde Rüzgar Aklımda Aşk Var












Caddelerde sisli, puslu bir kis ikindisi.

Agaçlarda salkim salkim eski zamanlardan kalma anilar…

Yapraklarda yere düsmeye hazirlanan yagmur damlalari…

Bir yaprak kipirdiyor iste, gümüsi bir damla usulca yere düsüyor.

Sen sanki, yapraklarin arasindan bana müzipçe gülüyorsun.

Beni her zaman sasirtirsin zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin.

Farkina bile varmadan bir sarki dökülüyor dudaklarimdan

“Caddelerde rüzgâr, aklimda ask var.”



Rüzgâr keskin isligi ile sarkima eslik ediyor.

Istasyon Caddesi’nin tenhaligi nedense ilk defa içime dokunuyor.

Arabaya binsem ve birlikte gezdigimiz yerlere gitsem,

evimde siirler okuyarak telefonunu beklesem,

telefonunun gelmedigi zaman seni baska yerlerde arasam.

Sonra sen gelsen yanima, yine “seviyorum” desen,

ben yine senin gözlerinde sorsuzluga mahkum edilen askimi görsem.

Ayrica sarkilar gerçek oldu bu kez.

Caddelerde rüzgâr, aklimda ask var.



Yalnizim, üsüyorum, özledigimse çok uzaklarda.

Bahçeme melekler yagiyor, hepsi de tanidik.

Senden dogan, gözlerinde hayat bulan, bizi koruyan,

kollayan ve en önemlisi ikimizi bir araya getiren melekler…

Son kez yine seninle gezmistik oralari.

Sen kimbilir belki de, uzak bir kitanin, uzak bir sehrindesin simdi.

Benimse herseyim ayni.

Geceleri bodrum katlarina yagmur daha çok yagiyormus,

bugünlerde bir tek bunu ögrendim.

Bir de geceleri daha uzun sanki, bitmek bilmiyor.



Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde?

Benim sana anlatacagim yeni birseyler yok.

Dedim ya, her sey ayni.

Ama sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime,

bir de gülüslerim sanki biraz azaldi.

Sen olsaydin hemen anlardin. Sen benim herseyimdin.

Arkadasim, dostum, ögretmenim, sevdigim.



Kosulsuz bir sevgiyle sevdim seni, baglandim.

Sen kimbilir belki de, uzak bir kitanin,

Uzak bir sehrindesin simdi.

Benimse içimde kocaman bir bosluk var. Hayir,

Üzülmüyorum, içimdeki boslukta birtek özlemin yankilaniyor.



Hayir, sana anlatmak için yeni seyler biriktirmiyorum içimde,

çok istesen hikayeler uydururum.

Ama hikayelerimden önce itiraflarim olacak.

Kendimden bile gizledigim duygularimin itiraflari.

Sana asik olmaktan delice korktugumu,

sana bakarken içimin titredigini.

Daha pek çok, sirrimi anlatacagim sana.



Gerçi anlatmama gerek yok,

sen zaten hepsinin çoktan farkindasin… Sen kimbilir,

belki de uzak bir kitanin, uzak bir sehrindesin simdi.

Bense odamda senden uzak.

Hayir beni merak etme, üzülmüyorum.



Biliyorum, ikimizde yoktuk bu ask basladiginda

ve çok iyi biliyorum,

sonsuzluga mahkum edildi bizim askimiz.

Dedim ya, beni merak etme. Üzülmüyorum.

Yalnizca biraz, biraz üsüyorum…

Gel Seni Özlüyorum

Gönderen mad00

Gel Seni Özlüyorum









Geçmiyor zaman…

Oysa yanımdaysan nasıl da doluyor boşlukları anlamsızlıklarımın…

Yetiremiyoruz…Saniyeler,dakikalar,saatler ve günler…



Nasıl da akıyor.

Ama yoksun diye durdu şimdi zaman.



Şimdi sen girsen odaya…Sana sarılsam,sarılsam,sarılsam.Ve o anda dursa ya dünya…Neden sen yokken duruyor ya?



Yalnız kıyılarımda sessizce bekleyiş gemilerimi yüzdürüyorum…Az kaldı diyorum.Sabret diyorum içimdeki bekleyen aşığa…Acı çekme o da seninle yokluğunda bile…



Özlemek…

İlk defa bu kadar sevdim özlemeyi,ve ilk defa bu kadar nefret ettim özlemekten.Yollara hiç bu kadar sövmemişti yüreğim,canım acımamıştı kimsenin yokluğunda bu derece.Ve bekletemedi zaman bile beni böyle…Uzaklıklar gerçekten sevenleri ayıramıyormuş öğrendik birlikte ama gözlerim her yerde seni arıyor.

Delirmeye bu derece yaklaşmamıştım ben “Deliyim ben” diye gezdiğim hiçbir anımda.



Gurur!

Gurur da neyin nesi?Hayatımda en yakınımdakiler için bile vazgeçmemiştim ben gururumdan.Şimdi aşkıma dair içinde gurur geçen tek duygum aşkımla gurur duymamdır herhalde…



Güven

Ne zaman ki çıkageldin bana soru işaretlerimi gömdüm ben.Endişelerim sana yönelik değildi.Güvensizlikler yüzdürdüğüm bireysel alanlarımın suyu çekildi.Şimdi bir tek sana güveniyorum derinliklerde.Oysa tek kişiye güvenmek de hatadır belki de…Güvenim sana dair sadece…Benim güvenim sensin.Benim güvenim bu aşk…Yaşamak için sebebimsin…



Hayat

İşte o sensin!Hayatımsın…



VE SEVMEK!!!

Öyle bir şeylerin hoşuna gitmesi değil bu.Sevmek nankörce olmaz öyle herkesin sandığı gibi…Gerçek sevgi koşulsuz sevdiğinde çıkageliyor…Neden sevdiğini bilmeden seviyorsun…

Ben seni bir şeylere rağmen değil ben seni rağmensiz seviyorum. …Ruhumsun çünkü…Seninle sıcak ve canlıyım.Sensiz bir morga yakışıyor bu beden ve uçmaya varacak gibi her an bu ruh…



Özlüyorum…

Uyumak uzak kalıyor artık bana…Hem hiçbir şey yapmıyor hem çok şey yapıyorum…Aldığım her nefesle seni yaşıyorum ve seni özlüyorum…



Nasıl oldu da anlamım oldun benim?

Aşk anlamlandırmak mıdır anlamsızlıkları?



Hadi gel artık…

Sarılayım sana

Öpeyim

Gözlerinin en derininde kaybolup

Tebessümünle kendime döneyim…

Gel artık

Çünkü bitmez bu özlem

Ben seni,seninleyken de özlüyorum

Gel,

Seni seviyorum…

SENİ SEVİYORUM!…

SöyLemedinki

Gönderen mad00






Sen benim “İmkansızımsın” demeseydin de,

“Seninle her imkansıza göğüs gererim” deseydin…

Belki tüm imkansızlıkları yok ederdim seninle…

Söylemedin ki…

Sen benimsin” demeseydin de “Ben sana aidim” deseydin…

Başka yüreklerde olsan da varlığını hissedebilirdim, bana ait olan hep bende kalır diye…

Söylemedin ki…

“Senin için her zorlukla savaşırım” değil de;

“Senden gelen hiçbir şey zorluk değil” deseydin;

İnanırdım yüreğinin sadece benim için çarptığına, cesaretine…

Söylemedin ki…

“Sen olmadan yaşayamam” değil de,

“Sensizlik diye bir şey yok; sen var olmasan da benimlesin” deseydin…

İnanırdım sevginin sonsuzluğuna, aşkın sıcaklığına…

Söylemedin ki…

“Sen benim rüyamsın” değil de

“Gerçekleşen rüyamsın” deseydin;

Uzağında da olsam yaşatırdım bu gerçeği sende, rüya olmaktan çıkarırdım bizi…

Söylemedin ki…

“Sen benim eş ruhumsun” değil de,

“Sen aslında Bensin” deseydin…

Yokluğunda bile devam ettirirdim sen olmayı, kendimi unutmak olsa da sonu…

Söylemedin ki…

“Seni Seviyorum” değil de,

“Seni hep seveceğim” deseydin,

Yalan da olsa sevgin, hiç dönmeyecek olsan da inanırdım bana bir gün döneceğine…

Beklerdim ömrümün sonuna kadar gelmeyişlerini…

Söylemedin ki…

“Seni çok özlüyorum” değil de “Seni özlemek bile güzel” deseydin;

Ayrı da olsak inanırdım beni her dem yüreğinde yaşattığına, ne kadar uzak olsak da hep yüreğinde yaşayacağıma…

Söylemedin ki…

“Sen benim için çok özelsin” demeseydin de;

“Özel olan her şey sende saklı” deseydin;

Kendimi şimdi böyle basit hissetmezdim, söylediğin hakaretlerin altında bu denli ezilmezdim…

Söylemedin ki…

“Bir gün bitecek” demeseydin de

“Aslında seni hiç sevmemişim.” deseydin ;

En azından delikanlı biri yaşatırdım yüreğimde…

Seni bana kendini tanıttığın gibi değil de, benim tanımak istediğim,

O cesur, o gerçekçi, o mücadeleci, o sıcak, o delim kalsaydın benliğimde…

Sait Faik Abasıyanık’ın edebiyat yolcuğu, 1936 yılında yayınladığı ilk hikâye kitabı Semaver’le başlamış, ölümünden bir yıl sonra yayınlanan son kitabı Tüneldeki Çocuk (1955) ile sona ermiştir. İçimizde yer edinen, hikâyeleriyle bizi saran, Türk hikâyesini bir yerden bir yere taşıyan Sait Faik’in öyküsü tek cümleyle böyle.




Sait Faik’in bendeki fotoğrafı, elindeki bıçağıyla tahta sopaları yontan, balıkçılarla konuşan ve devamlı sigara içen yaşlı bir adamdır. Zihnimde canlanan izlenimi de buna yakındır.



Türk hikâyesinin ‘giriş kapısı’, diğer bir ifadeyle ‘etki babası’ olan Sait Faik, hikâyelerini en az “yemek yiyen bir işçi” kadar güzel örmüştür. Sait Faik’le ilgili bir yazının giriş cümlesi böyle olmalıdır. Türk edebiyatında hikâye işçiliği yapmış, buna gayret etmiş her isimde, özellikle ilk dönemlerinde, yoğun bir Sait Faik etkisi görülür. Bu konuda eleştirmenlerin hemfikir olması kadar, hikâyecilerin de ‘hakkını veren’ itirafları dikkate şayandır. Behçet Necatigil bununla ilgili olarak; “Bugünün hikâyecileri hele çıkış noktasında Sait Faik’in tesirindedirler, sonra sonra ayrı kişiliklere kavuşurlar” demektedir.



“Sanat aslında insandır” diyen Sait Faik, eserlerinde genel anlamıyla insanı işlemiştir. Konusu da, kaynağı da, malzemesi de, duygusu da insandır. Onda güneş gören bir evin insana açılan bütün pencereleri vardır. Dülger balığını anlatırken bile aslında insanı konu edinir. Dülger balığının içine, insanı öyle titiz bir ustalıkla yerleştirmiştir ki, bundan etkilenmemek mümkün değildir. Bu duruma yol açan etkeni, Sait Faik’teki dinmez insan sevgisine bağlamamız oldukça yerinde olacaktır. O, hayatı insan temelinde algılar. Bütün yollar insana uzar onun anlayışında. Her şey insan için vardır, insansız dünya ve hayat anlamsız olacaktır: “İnsansız hiçbir şeyin güzelliği yok, her şey onun sayesinde onunla güzel. Bu dakikada, bu günün güzelliği gökte ay, uzakta güneşin bir billur bahçe gibi pırıltısı; hiçbir şey değil.”



“İnsanın kendisinin odak noktası olmadığı hiçbir öz yoktur” der edebiyat kuramcısı Georg Lukacs. Sait Faik’in temel hareket algısı Lukacs’nın savının özü şeklinde işliyor. O, insana âşıktır. Hatta yer yer Sait Faik’in insan sevgisi, bana aşırı gelen hümanist çığlıklarla bile doludur. Bu durum kanımca yazarın, hayatı var oluş çağrısının uzağında yaşamasıyla özetlenebilir. Bunda modern zamanları hatırlatan ince bir fark vardır.



Sait Faik’in toplumsal bakışı da yine insan teki üzerinden işler. Aslında insanı vermekle toplumu verdiğine inanır. Bireyin kişisel sorunlarını, iç sıkıntılarını, duygularını, sevinçlerini, kızgınlıklarını işleyerek, insan teki üzerinden toplumsal yaklaşımın toplu fotoğrafını çekmiş olur.



Sait Faik’in bireyciliği, ‘nevi şahsına münhasır bireyciliktir’ dememiz bizi yanıltmayacaktır. Dış anlatımla gerçeküstü anlatımın birleşmesi Sait Faik’in hikâyesinin temel noktalarından biridir. “Havada Bulut” hikâyesindeki insan özüne odaklanan tavrı aynı düzlemde devam eden; “Haritada bir nokta”, “Ermeni balıkçı ile topal martı”, “Dülger balığının ölümü” gibi hikâyelerinde de fazlasıyla görülebilir. Bu hikâyelerdeki gerçeküstü anlatım da dikkate değerdir.



Yazar tek başına bir insandır, yalnızdır. Özgün sanat yapıtlarının, sanatçıların istemli yalnızlıklarının tetiklemesiyle ortaya çıktığını düşünürsek Sait Faik’in yalnızlığı, diğer sanatçılar gibi ona da sanat ürünleri hediye etmiştir. Ancak Sait Faik, mütemadiyen yalnızlığından sıyrılıp insanlar arasına kaçmak istemiştir. İnsanların yanına gitmiş ve her seferinde orada birilerini bulabilmiştir. Kahvecilerle kahve pişirmiş, balıkçılarla balık tutmuş, onlar gibi konuşmuş, onlar gibi yaşamıştır. Onlar gibi yaşaması, yani içimizden biri gibi yaşaması Sait Faik’in, insan tavrını yakalamasını kolaylaştırmıştır. İnsan tavrını kolayca ele geçiren Sait Faik, hikâyelerinde de bunu yine kolayca yansıtabilmiştir.



Hikâyelerindeki şiirsel anlatım, birçok şairi kıskandıracak ustalıktadır. Hikâyelerinde zaman zaman, şiir mi yoksa hikâye mi okuduğunu unutturabilecek satırlarla karşılaştırır okuyucuyu. Sait Faik’i okurken; “Elinin üstündeki mavi damarlar bir dostluk denizine akıyordu”, “Şu Sirkeci’nin otelleri her Anadolu kasabasından eşya ve merhaba taşır”, “İstanbul’da tifüs, memlekette zelzele, dışarıda harp, ben sana aşıkım” gibi yüzlerce şiir mısrasıyla karşılaşmak mümkündür.



“Kalinikhta” hikâyesindeki; “Yanıma baktım kimseler yok. Az önce çevrem insan doluydu. Köpekler havlıyor, ağaçlar hışırdıyordu. Bir ırmak akıyordu kulağımın dibinden. Ağaçlar suları yıkıyordu. Hayvanlar insanları öpüyordu, köpekler konuşuyor insanlar havlıyordu. Gökyüzü sarıydı.” Bu paragraf öyle sanıyorum ki başlı başına Sait Faik’in şiirsel üslubunu anlatmak için yeterlidir.



Albert Camus; “Yaşama umutsuzluğu olmasa, yaşama sevgisi de olmaz” diyor bir kitabında. Bu durum Sait Faik’in eserlerinde sıkça karşılaştığımız bir anlayıştır. Eserlerinde, umutsuzluk teması en az umut teması kadar geçmektedir.



Sait Faik’in hikâyelerinde, durum ve olaydan çok izlenim vardır. İzlenim önemlidir. Bir günün ya da bir olayın izlenimi… Yine eserlerinde sıkça karşılaştığımız durum ruhsal çözümlemelerin fazla olmasıdır. Konudan çok, izlenim kendisini dikkatle takip ettirir. Bazen olay tamamen ikinci planda kalır, bunun yerine insanın içyapısının anlatımı tercih edilir.



Eserlerini daha çok konuşma diliyle yazması ve iç monologlara oldukça fazla yer vermesi, kendi döneminde Sait Faik’in ayırt edici özelliği olarak okunabilir. Hikâyelerindeki kişilerin eylemleri, genellikle iç tedirginlikle oluşur. Oluşmak; bu da yazarın dış görüntüden çok içe dönük izlenimlerin peşinde olan bir sanatçı oluşuyla açıklanabilir.



Hikâyelerindeki karakterler fazlasıyla canlıdır. Bu fazlalık, hikâyelerinin hayatın herhangi bir bölümünde soluk alıp vermesine olanak sağlıyor. Kitabın kapağını kapattıktan sonra, odadan çıkarken yeni tanıştığınız bir Sait Faik karakteriyle karşılaşmanız işten bile değil. Karakterlerinin “diri” olması, sokakta karşılaştığımız ya da muhtemel karşılaşacağımız izlenimini bırakması hikâyenin kaynağının yine sokakta olduğunun bariz ispatıdır.



Sait Faik’in kent ve kalabalık temalı hikâyelerinde kişi sayısı da oldukça fazladır. Buna karşın sesli bir yalnızlığı içeren -şimdilik ‘kasaba’ diyelim- hikâyelerinde kişi sayısının azlığı göze çarpar. Ayrıca hikâyelerindeki ölüm vurgusunun yalnızca ölümü içinde hissetmeye başlayan hasta bir adamın ölme korkusundan kaynaklandığını söyleyemesek bile, bu ağırlığı bir kenara not etmemiz gerekir. Bozulan sağlığıyla birlikte son yıllarındaki bunalımlı dönemlerini buna bağlamak, hikâyelerindeki ölüm temasının inceden inceye ölüm korkusuyla beraber işlenmiş olduğu kanısını yakamıza iliştiriverir.



Eleştirmenlere göre, Memduh Şevket Esendal ile birlikte Türk hikâyesinin iki zirve isminden biri olan Sait Faik, Türk hikâyesine konu yönünden çeşitlilik kazandıran, dahası bunu göze alabilen ilk hikâyecimizdir. Dikkatini çeken her durumu yalın bir biçimde hikâyeleştirebilmiştir. Necati Cumalı kendisiyle ilgili “Sait Faik, hikâyeciliğimizde bir aşamadır. Sait’e gelinceye kadar hikâye konusu olarak aklımızdan geçirmediğimiz olaylar, onun kaleminde hikâye bütünlüğü kazanmışlardır. Bu açıdan Sait Faik, hikâyeciliğimizin soluğunu, ufkunu genişletmiştir” demektedir.



Hemen tüm eleştirmenlerin üzerinde hemfikir olduğu, savrukluğu konusu kanımca Sait Faik’in eksi notlarından biridir. Dilinin dağınıklığı gözden kaçmayacak iriliktedir. Bu durum, öyle sanıyorum ki yazarın kendini kilitlememesiyle alâkalıdır. Sabit kalmayan, sürekli hareket eden sanatçının dış yansıması…



Sait Faik’in eserleri, herhangi bir akımın içinde değerlendirilebilecek özellikler göstermiyor. Ancak yine de sürrealist etkilenmelerden söz edebiliriz. Sanat anlayışı, doğanın birebir kopya edilmesine karşı çıkan bir çizgide bulunmaktadır. Sait Faik’in sanat anlayışı; resim çekmeyi değil, resim yapmayı savunan bir çizgidedir. Bu önemlidir, o resim yapma telaşına düşmüştür, ancak ortaya ‘nasıl bir şey’in çıktığını umursamaz. Zaten sanat, eşyayı ve insanı sanatçının gözünden, onun yorumundan görmek değil midir? Bu soruya olumlu cevap veriyorsanız, Sait Faik’le aynı yerde duruyorsunuz demektir.



Kendi ifadesiyle Sait Faik’in okumaları içerisinde, André Gide’in yeri ayrıdır. Ancak en büyük dostluğunu şair Lautréamont ile kurmuştur.



Sait Faik’in ulusalcılık ve uygarlık üzerine tekâmül eden fikirleri, daha çok 21. yüzyılın küresel kuşatmalarını hatırlatır bana. Bu anlayışı kısmen de olsa, oldukça hacimli olan eksi notlarından bir diğeridir. Hayatı varoluş estetiğinden habersiz ve varoluş çağrısına kulak vermeden algılayıp yaşamış olan Sait Faik’in, bu açılımdan habersiz tavrıyla tipik cumhuriyet devri aydınlarından olduğu söylenebilir. Sait Faik, çaresiz bir batılıdır bu anlamda.



Kendisi de bir batılı olan Yaşar Nabi, Varlık dergisindeki Sait Faik’le ilgili yazısına, benim için şaşırtıcı olan şu cümlelerle başlıyor: “Namuslu adamdı Sait Faik. Ömrü boyunca namuslu kaldı. Yalnız namuslu olmakla yetinmedi, insanları değerlendirmekte en başta namus ölçüsünü kullandı. Ama namus anlayışı tamamen Batılı idi…”



Sait Faik’in batılı anlayışı, hayatı yorumlama biçimine de sirayet etmiş ve bu durum hikâyelerine de yansımıştır. Ne var ki bu durumu kısmen uygarlık çerçevesinde göstermediği hususular da yok değildir. Kaba ve ruhsuz olan beton yapılara karşı çıkmış, hatta radyonun gürültüsünün düşlerimizi bozguna uğrattığından söz etmiştir.



Ulusalcılık çerçevesinde ise; “Anlaşıldı, ben bayrakları değil insanları seviyorum” cümlesindeki gibi sınırlara ve bayraklara olan uzaklığını belirtmiştir. Bu farklı çıkarımlardan, Sait Faik’in kendine mahsus bir dünya görüşü olduğu sonucunu çıkarmamız zor olmayacaktır.



Yazmak, birçok sanatçıda olduğu gibi Sait Faik için de karşı konulmaz bir yaşama tutkusudur. Bundan asla vazgeçemez. Zaten insanı sanatçı yapan tavır, sanatıyla beraber yaşaması değil midir? “Söz vermiştim kendi kendime, yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım, koştum tütüncüye kâğıt kalem aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım” der bir paragrafında.



Mahmut Alptekin, Sait Faik ile ilgili neşrettiği kitabının ilk sayfasına “Sait Faik için ne yapılsa azdır” cümlesini koymuş. Gerçekten de Türk hikâyesine yeni açılımlar, yeni konular kazandırmış, hikâyeciliğin ufkunu açmış bu adam için ne yazılsa yine de az kalacaktır.



Ölümünden sonra birçok şair kendisiyle ilgili şiirler yazmıştı. O şairlerden biri olan Behçet Necatigil’in 1954 senesinde yazdığı şiirinin üç mısrasıyla yazıyı bitireyim:



“İnsan ilk girdiği koskoca bir sarayda



Nasıl şaşırır birden



Anlamak şaşırmaktır.”



KİTABİYAT



1) Bir Öykü Ustası: Sait Faik, Mahmut Alptekin, Dilek Yayınevi



2) Öyle bir hikâye, hayatta iken yayınlanmış hikâye kitapları, Derleme, YKY



3) Varlık, sayı 791, sayfa 8



4) Varlık, sayı 802, sayfa 9



5) Öykü İzleri, Ömer Lekesiz, Hece Yayınları



6) Sait Faik’in bütün eserleri, YKY

Teknosa"nın hikayesini dünya dinledi








Teknosa Genel Müdürü Nane, perakende devlerini bir araya getiren Dünya Perakende Kongresi"ne katılarak, Teknosa"yı Türkiye"de kendi sektöründe liderlik koltuğuna taşıyan başarı hikáyesini anlattı





TEKNOSA, dünyanın en önemli zirvelerinden Dünya Perakende Kongresi"ne (World Retail Congress) davet edildi. Teknosa Genel Müdür Mehmet T. Nane, 9-11 Nisan tarihlerinde Barselona"da düzenlenen Dünya Perakende Kongresi"ne katılarak dünya perakende sektörünün önde gelen liderleri ve fikir önderleri ile birlikte "Gelişen Pazarlar" başlıklı panelinde konuşmacı olarak yer aldı. Kongre kapsamında düzenlenen panelde, faaliyet gösterdikleri pazarlarda dikkat çekici başarılara imza atmış olan perakende devleri, "Gelişen Pazarlar" panelinde kendi başarı öykülerini paylaştı. 7 yılda 200"i aşkın mağaza açan, cirosunu 700 milyon dolara çıkaran Teknosa, başarı hikayesiyle dikkat çekti. Nane, Teknosa"nın artan rekabete karşı geliştirdiği stratejilerini ve yenilikçi teknolojilere yatırımlarını kongre katılımcıları ile paylaştı.





PERAKENDEDE BEŞİNCİ





TEKNOSA"NIN Türkiye"de gıda dışı perakendede lider ve toplam perakende pazarında beşinci büyük oyuncu olduğunu aktaran Nane "Pazara yeni oyuncuların geleceğini, rekabetin artacağını önceden gördük. Bilimsel perakendecilik anlayışı ile çalıştık. Rekabet stratejilerimizi müşteri odaklılık üzerine geliştirdik. Rekabet büyürken biz de büyümeyi başardık" dedi. Nane"ye, Avustralya pazarının lideri Myer CEO"su Bernie Brooks, Ortadoğu"nun en hızlı büyüyen perakendecisi Kamal Osman Jamjoom Global BT Müdürü Thameem Rizvon ve Hintli Aditya Birla Retail CEO"su Sumant Sinha eşlik etti. EKONOMİ SERVİSİ

ORMAN PERİSİ'NİN GÜLLERİ





Yemyeşil ağaçlarla kaplı ormanın birinde genç bir peri yaşarmış. Bu peri



çiçeklerden en çok gülleri severmiş. Evinin bahçesinde renk renk güller



yetiştirirmiş. Bu güller o kadar taze ve güzellermiş ki gören herkes perinin



güllerine hayran kalırmış.



Peri de güllerini çok sever, her sabah onları hem sular hem de onlarla konuşurmuş. Genç peri gülleriyle çok mutluymuş, ama onu üzen bir durum varmış. Peri güllerini çok sevdiği için onların solmalarına dayanamazmış. Güllerin bir süre sonra solması çok doğalmış, fakat genç peri güllerinin solmasına çok üzülüyor, güllerinin hep ilk günkü gibi taze ve diri kalmalarını istiyormuş. Kendi kendine “güllerim hep böyle güzel kalsa! O zaman hiç mutsuz olmam.” diyormuş. Bir sabah çiçeklerini yine sularken perinin dikkatini sarı renkte bir gül tomurcuğu çekmiş. Bu tomurcuk da diğer gül tomurcukları gibi pek güzelmiş. Fakat rengi diğerlerinden apayrıymış. Çok daha güzel ve değişik bir tondaymış tomurcuğun rengi. Bu yüzden, genç peri sarı tomurcuğa daha özenli bakmaya başlamış. Her sabah ona “küçük sarı tomurcuk büyüyecek, kocaman güzel bir gül olacak” diye güzel sözler söylüyormuş. Tomurcuk da bunu anlıyormuş gibi günden güne daha da güzelleşerek büyümüş. Kocaman bir gül olduğunda ise bahçedeki diğer güllerin arasında tıpkı gökyüzündeki güneş gibi ışıldıyormuş. O kadar güzelmiş ki onu görenler sarı güle bakmaya doyamıyorlarmış. Peri de bunun farkındaymış ve çok mutluymuş. Fakat sarı gülün de bir gün solacağını bildiği için, içten içe bir üzüntü duyuyormuş.







Aradan bir gün geçmiş, bir hafta geçmiş, bir ay geçmiş. Bu süre içinde bahçedeki bütün güller solmuş, yerlerini yeni tomurcuklara bırakmışlar: güzel, sarı gül dışında! Bir ay geçmesine rağmen sarı gül solmamış, benzersiz güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Peri ilk başta bu işe çok şaşırmış fakat yine de sevinçliymiş. Çünkü güllerinin en güzeli solmamışmış.







İyi yürekli peri, her gün onu evinin penceresinden seyrediyor, onu özenle suluyor, ona güzel sözler söylüyormuş. Gel zaman git zaman; peri, bu işten sıkılmaya başlamış. Sarı gül hiç solmuyormuş, fakat bu periye artık mutluluk vermemeye başlamış. Çünkü peri sarı güle dair hiçbir umut taşımıyormuş içinde. Önceden gülleri solduğu vakit, yeni tomurcukların ne zaman çıkacağını merak ederek onlarla sabırla ilgilenir, umutla güllerinin açılacağı zamanı beklermiş. Fakat şimdi sarı gül hiç solmadığı için böyle düşünceleri kalmamış. Bu da periyi bir zaman sonra mutsuz etmiş. Yetiştirdiği güllerinin solmamasını isteyerek ne kadar yanlış düşündüğünü anlamış. Her şeyi doğal haliyle sevmek en güzeliymiş. Bu yüzden o günden sonra orman perisi, doğadaki her şeyi olduğu gibi kabul etmeye karar vermiş. Orman perisi uzun yıllar, bahçesinde yetiştirdiği güllerle beraber evinde mutlu bir hayat sürmüş.

KAYBOLAN HAZİNELER

Gönderen mad00

KAYBOLAN HAZİNELER













Sevgili aynacık gecelerden bir gece o güzel masallarından birisini seçerek padişah kızının yanına gelmiş: Ey padişah kızı, bu gece sana uzun bir masal anlatacağım. İyi dinle. Gözlerini hemencecik uykuya teslim etme.



Uzun zaman önce; belki bin yıl, belki iki-bin yıl önce bir padişah varmış. Bu padişah çok uzak memleketlerin birisinde yaşıyormuş. Bu ülke öyle uzakmış ki, oraya varmak için yüz tane dağ, elli tane ova, beş-yüz tane de ırmak geçmek gerekiyormuş. İşte ben sana bu ülkede geçen bir olayı anlatacağım bu gece.



Birgün ülkenin padişahı veziri ile beraber şehri dolaşmaya çıkmış. Herkes kendi işiyle ilgileniyor, bir koşturmacadır devam ediyormuş. Her sabah olduğu gibi bu sabah da dükkanlar bir bir açılmış. Padişah, halkının böylesine çalışkan olmasından büyük bir memnunluk duyuyormuş.



Yürürken karşılarına bir demirci dükkanı çıkmış. Demirci, ikidebir örsün başına geliyor ve ağlıyormuş. Öyle bir ağlıyormuş ki, görenin merak etmemesi mümkün değilmiş. Bütün gün bunu yaptığı için hiç müşterisi kalmamış zavallı adamın. Çünkü ağlamaktan iş yapamıyormuş. Tabiî ki durumu gören padişah da meraklanmış.



- Çok garip, demiş içinden. Ne ola ki bu adamın derdi? Bilebilsek de bir yardımımız dokunsa.



Hemen vezirine emir vermiş:



- Tez öğrenin bu adamın derdini, bana haber verin.



Yürümeye devam etmişler. O sokak senin, bu sokak benim dolaşıyorlarmış. Padişah halkının durumunu merak ettiği için her şeyi inceliyormuş.



Karşılarına bir bahçe çıkmış. Bahçede çeşit çeşit ağaç varmış. Birden gördükleri şeye inanamamışlar. Bahçıvan kocaman bir elma ağacının yanında bekliyor, birden ağacın başında bir şey görmüş gibi sevinçle ağaca tırmanmaya başlıyor, fakat ağlaya ağlaya geri iniyormuş. Padişah hiçbir anlam verememiş adamın bu davranışına:



- Acep bu bahçıvanın derdi ne ki?



Vezirine dönmüş ve;



- Bu adam neden böyle yapmaktadır öğrenesin, demiş.



Padişah vezirle beraber yine yoluna devam etmiş. Hava öyle güzelmiş ki, yürüdükçe yürümek istiyorlarmış. Her taraf yemyeşilmiş. Rengarenk çiçeklerin kokusu insanı sevince boğuyormuş. Neşeyle biraz daha yürümüşler. Bu sefer de karşılarına bir dilenci çıkmış. Bu dilencinin gözleri



görmüyormuş. Fakat garip olan, yoldan gelip-geçen insanlar bu dilencinin ensesine bir tokat indirip avucuna para bırakıyorlarmış. Dilenci her tokat yiyişinde;



- Sağolun, eksik olmayın; diyormuş.



Padişah hayretler içinde kalmış. “Acaba bu insanlar delirmiş de benim mi haberim yok”, diye kendi kendine sorar olmuş. Bir yandan da kızıyormuş:



- Şu devletin padişahıyım. Bu insanların bir derdi olmalı ki böyle garip davranıyorlar. Ve ben bütün bunlardan habersizim. Kimbilir daha kaç kişi böyle acı çekiyor.



Vezirine;



- Bu dilencinin de derdini dinleyin, demiş. Hepsinin başına ne geldiğini tez öğrenmek isterim.



Padişah ile vezir saraya dönmüşler. Fakat padişah huzursuz, bütün gördüklerinden şaşkına dönmüş.



Vezir hemen ertesi gün bu üç adamı saraya çağırtmış. Demirci, bahçıvan ve dilenci biraz korkmuşlar. Fakat emir padişahtan, gitmek zorundaymışlar. Endişeli endişeli sarayın yolunu tutmuşlar. Önce demirci başlamış başından geçenleri anlatmaya:



- Birgün dükkanımın önünden tavuk satan bir adam geçiyordu. Onu hemen durdurup iki tane tavuk satın aldım. Çırağımla bu tavukları eve gönderdim. Çırağa, “Hemen ikisini de pişirsinler. Birini kendileri yesin, diğerini de bana göndersinler. İşim çok. Bütün gece çalışabilirim.” dedim. Akşam vakti çırak tavuğu getirdi bana. Öyle acıkmışım ki, ocağın başına soframı kurdum. Oturdum bir güzel tavuğu yemeye başladım. O sırada örsün yanında bir kedi ortaya çıktı. Nereden geldiğini görmemiştim. Yediğim tavuktan istediği açıktı. Miyavlayıp duruyordu. Fakat ne kadar yalvardıysa tek bir lokma dahi vermedim kediye. Tavuğun bir budu bir de kanadı kalmıştı geriye. Tam kanadı yiyecekken kedi konuşmaya başladı: “Bana o kanadı verirsen, karşılığında sana yüz tane altın veririm.” Kedinin konuşması beni şaşırtmıştı, ama onu dinlemedim. Kanadı da afiyetle yedim. Tavuğun budunu elime almıştım ki, kedi yine konuşmaya başladı: “Budu yeme. Bana ver. Buna karşılık sana bir hazine veririm.” Ben kediyi kovaladım. Ve budu da bir güzel yedim. Budu tam bitirmiştim ki kedinin birden ortadan kaybolduğunu farkettim. Nereye gitmişti anlamadım. Fakat kedinin bulunduğu yerde bir parıltı vardı. Yaklaştım, bir de ne göreyim. Bir delik ve bu delikten bir hazine görünüyor. Elimi uzattım. Ama elimi her uzatışımda hazine kayboldu. Çıldıracaktım. Uzaklaşıyordum, hazine ortaya çıkıyordu. Yaklaşıyordum, kayboluyordu. Bunun için o günden beri örse yaklaşıp yaklaşıp ağlıyorum.



Demircinin hikayesini dinledikten sonra sıra bahçıvana gelmiş. O da başına gelenleri şöyle anlatmış:



- Bir sabah meyveleri toplamak için bahçeye girdim. Elma ağacının başına çıkmış bir bir meyveleri topluyordum. Bu sırada tam karşımda duran çok güzel bir kuş gözüme çarptı. Daha önce böylesine güzel bir kuşu hiç görmemiştim. Kuşu yakalamak için elimi uzattım, fakat o daha hızlı davrandı ve beni yakaladığı gibi havalandı. Bir süre uçtuktan sonra kocaman bir gül bahçesine indik. Daha önce bu kadar güzel bir gül bahçesi de görmemiştim. Güller öyle güzel açmıştı ki, o renkte güllerin varlığını bile bilmiyordum. Akılım başımdan uçtu gitti. Bahçede deli-divane gezinirken bir ihtiyar çıktı karşıma.







Beraberce bir köşeye oturduk. Benimle konuşmaya başladı: “O kuşu sana ben gönderdim. Seni alıp getirmesini ben istedim ondan. Seni oğlum olarak seçtim.” Bunları söyledikten sonra bahçenin ortasında bulunan muhteşem bir saraya gittik. Sarayda bir hazinesi vardı ve bu hazineyi bana gösterdi. Bu kadar çeşit mücevheri bir arada görmek benim için sadece rüyalarda mümkün olabilirdi. İhtiyar bana; “Yaşlandım, yakında öleceğim. Oğlum olmayı kabul edersen bütün bu gördüklerin senin olacak.” dedi. Teklifi sevinçle kabul ettim tabiî ki. İhtiyar adam bir ara dışarıya çıktı. Ben de onun gidişinden faydalanmak istedim ve bir yüzüğü cebime attım. Adam geri geldiğinde yüzündeki ifade değişmişti. Kuşu çağırdı, “Bu adamı nereden getirdiysen oraya götür. Ben böyle bir evlat istemiyorum.” dedi. Kuş beni yakaladığı gibi elma ağacının başına getirdi. Şimdi aşağıda olduğum zaman kuşu aynı yerde görüyorum. Hemen ağaca tırmanıyorum. Fakat kuş kaybolmuş oluyor. Ağlayarak tekrar iniyorum.



Bahçıvanın hikayesi de böyleymiş. Hayretle dinliyorlarmış bu garip adamların başından geçenleri. Sıra dilenciye gelmiş. Onun da hikayesini ilgiyle dinlememek mümkün değilmiş:



- Ben sapasağlam bir insandım. Gözlerim görüyordu. Bir işim vardı. Mutluydum. Yetmiş tane atım vardı benim. Onlarla yük taşırdım. İşim iyiydi. Kimseye muhtaç değildim. Fakat açgözlülüğüm yüzünden her şeyimi kaybettim. Birgün bir tüccar atlarımı kiraladı. Bütün yükü güzelce yerleştirdik ve beraber yola çıktık. Konuşa konuşa yolumuza devam ediyorduk. Bir ara adam yükün tamamının altın olduğunu söyleyiverdi. Bir anda aklıma olmadık kötülükler gelmeye başladı. Zengin olabilirdim. İçimdeki ses tüccarı öldürmemi söyleyip duruyordu. Issız bir yerden geçiyorduk. Ben atları durdurdum. Tüccar karşı çıktı: “İşim çok acele, durmadan devam etmeliyiz.” Fakat ben onu dinlemiyordum. “Seni öldüreceğim ve bütün altınlar benim olacak.” diyordum adama. Adam altınların yarısını teklif etti, ama kabul etmedim. İlle de hepsi olacak diye tutturmuştum. Hem adamı bırakırsam beni şikayet etmesinden korkuyordum. Öldürmeliydim. Gözüm hiçbir şey görmüyordu. Bu kadar kötü kalpli olduğumu ben de bilmiyordum. Meğer öyleymiş. Demek ki para, insanı bu kadar değiştirebiliyormuş. Tam elimdeki bıçağı saplayacaktım ki, adam beni durdurdu. “Dur” dedi. “Bende bir sürme var. Göze sürüldüğü zaman toprak altında ne kadar hazine varsa hepsi görülüyor.” Bıçağı çektim. “Sür de görelim”, dedim. Keşke demeseydim. Sürmeyi cebinden çıkardı ve tek gözüme sürdü. Gerçekten de dediği doğruydu. Toprak altındaki hazineleri görebiliyordum. Bu sefer de öteki gözüme sürmesini istedim. “Olmaz” dedi. “Eğer iki gözüne sürersem kör olursun ve bir daha hiçbir şey göremezsin.” İnanmadım. Diğer gözüme de sürme çektirdim. Ve bir anda her taraf karardı. Artık hiçbir şey görmüyordum. Tüccar atlarımı da alarak kaçtı. Yaptıklarımın cezasını enseme tokat attırarak ödemeye çalışıyorum. Akılsızlığıma yanıyorum.



Padişah hikayelerin hepsini dikkatle dinlemiş, adamlara acımış. Hemen onlara hazineden para verdirmiş. Ve sarayda görevlendirmiş onları. İnsanlara başlarından geçen olayları anlatacaklarmış. Anlatacaklarmış ki hiçkimse böyle açgözlü olmasın

ÇİZMELİ KEDİ

Gönderen mad00

ÇİZMELİ KEDİ








Bir zamanlar, üç oğlu olan bir değirmenci varmış. Değirmenci ölünce büyük oğluna değirmen, ortanca oğluna eşek, küçük oğluna da kedi miras kalmış. Küçük oğlu bu duruma çok üzülmüş.



“Kedi ne işine yarar ki insanın?” diye yakınmış. “Pişirip yiyemezsin bile.” Kedi bunu duymuş ve hemen cevap vermiş. “Kötü bir mirasa sahip olmadığınızı göreceksiniz efendim. Bana boş bir çuval ve bir çift de çizme verirseniz, neye yarayacağımı görürsünüz.”



Şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kalan çocuk, kedinin istediklerini yapmış. Kedi çizmeleri giyince ayna karşısına geçmiş ve kendini pek beğenmiş. Sonra kilerden taze bir marulla güzel bir havuç seçip ormanın yolunu tutmuş. Ormanda çuvalın ağzını açmış, marulla havucu çuvalın içine yerleştirip bir ağacın arkasına saklanmış. Çok geçmeden taze sebzelerin kokusunu alan küçük bir tavşan çuvalın yanına gelmiş, zıplayıp içine atlamış. Kedi saklandığı yerden çıkıp çuvalın ağzını sıkı sıkı bağlamış.



Ancak Çizmeli Kedi tavşanı efendisine götürmek yerine doğruca saraya gidip Kral’la görüşmek istediğini söylemiş. Kral’ın huzuruna çıktığında yere eğilerek, “Yüce Efendimiz, size Efendim Marki’den bir hediye getirdim,” demiş. Bu hediye Kral’ın çok hoşuna gitmiş.



Üç ay boyunca Çizmeli Kedi saraya o kadar çok hediye götürmüş ki, Kral artık onun yolunu gözler olmuş. Derken Çizmeli Kedi’nin dört gözle beklediği gün nihayet gelmiş çatmış. “Bana sakın neden diye sormayın ve bu sabah ırmağa gidip yıkanın,” demiş sahibine. Çizmeli Kedi, o sabah Kral’ın Prenses’le, yani kızıyla birlikte ırmağın kenarından geçeceğini biliyormuş.



O sabah, Kral’ın faytonu ırmağın yakınından geçerken Çizmeli Kedi telaşla yanlarına yaklaşmış. “Yardım edin! Yardım edin!” diye bağırmış. “Efendim Marki boğuluyor!” Kral hemen bir alay askerini ırmağa yollamış.



Fakat Çizmeli Kedi bununla da kalmamış. Kral’a, efendisi ırmakta yüzerken hırsızların onun elbiselerini çaldıklarını söylemiş. (Oysa Çizmeli Kedi, efendisinin elbiselerini çalıların arkasına kendisi gizlemiş!) Kral, hiç gecikmeden Marki’ye bir takım elbise yollamış. Tahmin edeceğiniz gibi Çizmeli Kedi’nin sahibi, kendisine Marki denmesine çok şaşırmış, ama akıllılık edip hiç sesini çıkarmamış.



Marki güzelce giyindirildikten sonra Kral onu gideceği yere götürmek için faytonuna davet etmiş ve kızıyla tanıştırmış. Prenses, iki dirhem bir çekirdek giyinmiş olan Marki’ye bir bakışta âşık olmuş.



O sırada Çizmeli Kedi koşa koşa oradan uzaklaşmış. Çok geçmeden büyük bir tarlada ot biçen insanlara rastlamış. “Beni dinleyin!” diye bağırmış. “Kral bu yöne doğru geliyor. Size bu tarlaların kime ait olduğunu sorarsa ona efendim Marki’ye ait olduğunu söyleyeceksiniz. Yoksa sizi dilim dilim doğrattırırım!”



Sonra Çizmeli Kedi bir süre daha koşmuş ve büyük bir tarlada buğday biçen adamlara rastlamış. Aynı şeyi onlara da söylemiş. Sonra tekrar koşmuş ve her rastgeldiği insana aynı şeyleri tekrarlamış. Derken Dev’in şatosuna varmış.



Kral’ın Faytonu Çizmeli Kedi’nin geçtiği yerlerden geçerken Kral her rastgeldiği insana, “Bu tarlalar kime ait?” diye soruyormuş. Her defasında da aynı cevabı alıyormuş. Kral, Marki’nin bu kadar çok toprağa sahip olmasına şaşırmış. (Çizmeli Kedi’nin sahibi de öyle!) O sırada Çizmeil Kedi Dev’in şatosunda başka bir işler çevirmekle meşgulmüş. “Dev,” demiş Çizmeli Kedi, Dev’in nefesinin kokusundan iğrendiğini gizlemeye çalışarak. “Senin aynı zamanda müthiş bir sihirbazlık gücünün olduğunu söylüyorlar, doğru mu?”



“Öyle diyorlarsa, öyledir,” demiş Dev alçakgönüllülükle.



“Örneğin, istersen hemen bir aslana dönüşebildiğini söylüyorlar,” demiş Çizmeli Kedi. Bunu söyler söylemez Dev hemen kendini bir aslana dönüştürüvermiş. Çizmeli Kedi kendini dolabın üzerine zor atmış. Dev tekrar eski haline dönünce dolaptan aşağı inmiş. “Mükemmel!” demiş Çizmeli Kedi. “Ama fare gibi küçük bir şeye dönüşmek senin gibi cüsseli biri için imkânsız olmalı!”



“İmkânsız mı?” diye gülmüş Dev. “Benim yapamadığım şey yoktur!” Dev bir anda fareye dönüşmüş, Çizmeli Kedi de onu hemen yutmuş.



Derken Kral, Dev’in şatosuna varmış. Şatonun artık kime ait olduğunu tahmin etmişsinizdir herhalde! Çizmeli Kedi Kral’ın faytonunu şatonun yolunda karşılamış. “Bu taraftan gelin,” demiş. “Sizi bir ziyafet bekliyor.” (Dev o gün birkaç arkadaşına bir ziyafet vermeyi planladığı için yemeklerle donatılmış büyük bir masa hazır bekliyormuş!”)



O günün sonunda Çizmeli Kedi’nin sahibi Marki Prenses’le nişanlanmış. Bir hafta sonra da evlenmişler. Çizmeli Kedi’ye ne mi olmuş? Dokuz canından dokuzunu da sefa içinde sürmüş ve bir daha da fare avlamasına gerek kalmamış , ara sıra avlamış, o da kedi olduğunu unutmamak için.

** BİR HİKAYE **

Gönderen mad00

Vakit gece yarısı... Ortada ses sada yok... Uzaktan bir iki köpek havlaması duyuluyor o kadar. Rıfkı amcanın yüreği kıpır kıpır... Akşam üzeri hac işlemini birlikte yaptırdığı müstakbel hacı arkadaşlarıyla vedalaşmış, evine gidiyor. Birkaç gün sonra Allah nasip ederse mukaddes topraklara doğru yola çıkacaklar... Bu duyguyu ailesi ve çocuklarıyla paylaşmak için aceleci... Tenha sokakta ilerlerken, loş ışığı henüz sönmemiş bir evin önüne geldiğinde pis bir koku burnunun direğini kırıyor. Öyle pis koku ki,midesi bulanıyor. "Üüffff!" diyor gayri ihtiyari, "Bu ne pis bir koku Allahım. Leş kokusu bu be..." Koku sebebiyle sağına soluna bakınırken loş ışıklı penceireden bir ses duyuyor ağlamaklı:


-Anne pişmedi mi daha? Durup içeriye kulak kabartıyor. Duyduğu ses yüreğini dağlıyor:

-Az daha sabret yavrum. Az kaldı. Bir başka çocuk sesi. Diğer kardeşi olmalı.

-Anne çok acıktım.

-Tamam oğlum pişiyor işte. Pis koku insanın midesini bulandırıyor. Öğürmemek için çaba gerek. Peki yavrularını teselli etmek isteyen annenin sesindeki mahzunluğa ne demeli... Rıfkı amca duramıyor: "Ben altmış yaşıma gelmiş bir ihtiyarım. Merak ettim yahu. Bir gidip soracağım." diyor kendi kendine. O zamanlar terör nerde, öyle anarşist nerde? Kimin aklına gelir art niyet... Üstelik biraz araştırsan herkes birbirini tanır. Hele Rıfkı amca ki, Erzurum'da bilmeyen çıkmaz. Biraz da bu cesaretle burnunun direği kırılsa da çalıyor kapıyı. Bir iki tıklatıyor tabii. Sonunda kapı çekingen bir şekilde gıcırtıyla açılıyor. Tamam işte, o leş kokusu içerden geliyor. Ama artık merak, kokuyu bastırmıştır. Kapı aralındı işte. Gencecik bir gelin. Otuz otuzbeş yaşlarında. Yüzüne yaşmak denilen cilbabını çekmiş kapı aralığından soruyor:

-Kim o?

-Benim kızım, ismim Rıfkı.

-Ne istersiniz?

-Yoldan geçiyordum. Sesler duydum. Halinizi merak ettim yavrum. Müsaade ederseniz bu meraktan kurtulmak istiyorum. O esnada zaten çocuklar da annelerinin eteğinden tutarak kapı aralığından bu meçhul adama bakıyorlar, niçin geldiğini anlamak istercesine... Rıfkı amca üstleri başlan loş ışıkta bile perperişan olan bu çocukların halini görünce koyveriyor kendini. Dünyası allak bullak oluyor. Ne haccın sevinci kalıyor yüreğinde, ne az önceki manevi heyecan. O yürek şimdi bir sorumlulukla sarsılıyor. Bir mü'min olarak, bu gece vakti iki küçük çocukla bu tenha sokakta loş ışığın altında hayat mücadelesi veren bu sahipsiz genç kadının halinden sorumlu hissediyor kendini.

-Kimin kimsen yok mu kızım?

-Yok amca. Kocam öleli iyice naçar kaldım.

-Evine misafir olabilir miyim?

-Buyur gel ama... Cümlenin sonundaki "ama"nın ne anlama geldiğini çok iyi biliyor Rıfkı amca. "Ne oturtacak misafir odam var, ne ikram edecek bir kahvem" denilmek isteniyor. Ne fark ederdi ki, Rıfrı amca ne misafir köşesine kurulmak ne de kahve içmek istiyor. Onun tek derdi bu kimsesiz ailenin halini öğrenmek. Öğreniyor tabi. Yüreği kıyım kıyım kıyılarak öğreniyor. Kapıdan içeri girer girmez dayanamayıp soruyor:

-Kızım bu pis koku ne Allasen. Susuyor genç kadın. Dudaklan titriyor. Gözlerinden aşağı inen yaşları fazla saklayamıyor. Başını kaldırıp şöyle bir bakıyor, gece yarısı belki de Allah tarafından gönderilen nur yüzlü ihtiyara.

-Söyle yavrum çekinme söyle.

-Ölmüş köpek eti amca... Ardından hıçkırıklarını koyveriyor anne. Başını Rıfkı amcanın omuzuna koyup babasına sarılır gibi çaresizliğini anlatıyor:

-Çocuklarım aç amca. Kimsem yok. Ne yapaydım? Kime gideydim... Rıfkı amca taş mı sanki? Kim dayanır o hale? Koskoca adam, çocukluğundan beri ilk kez hıçkırarak ağlıyor, hem de çocuklar gibi: >

-Allahım affet... Allahım affet!.. Çocuklar melül melül annesiyle birlikte ağlayan ak saçlı adamın yüzünden aşağı süzülen yaşlara bakadursunlar, Rıfkı amca ani bir kararla anneyi omuzundan tutuyor:

-Tamam kızım, artık ben yanındayım. Sen benim kızımsın, bunlar da torunlarım. Hemen indir o leşi ocaktan. Bekleyin ben yarım saate kalmaz gelirim. Kimsede konuşacak hal yok. Rıfkı amca kapıdan çıkar çıkmaz, ardından atlı kovalarcasına koşuyor. Hem koşuyor hem söyleniyor:

-Hacca gitmiyorum bu sene... Hacca gitmiyorum... Allahım affet... Hacca gitmiyorum... Kendi evine vardığında evdekilerin yüreği ağzına geliyor. Eyvah, babalarına ne oldu? Öyle ya Rıfkı amcanın göğsü körük gibi inip kalkıyor.

-Baba, bu ne hal.

-Hemen dediğimi yapın!

-Tamam da baba? Ardından talimatlar yağdırıyor herkese:

-Hanım, kullanmadığın ne kadar tabak çanak varsa hepsini çıkart. Yastık yorgan, halı kilim ne varsa çıkartın. Bu telaş üzerine Rıfkı amcanın diğer çocukları da başına üşüşüyor. Ama baba bu. Kimse bir isteğim ikileyemez. Öyle bir saygı var o zaman. Rıfkı amca, hem ağlıyor hem oğluna kızına torunlarına emirler yağdırıyor tatlı tatlı:

-Sen badana boya için kireç vs tedarik et; sen keser çekiç çivi falan ayarla. Sizler yastık yorgan çarşaf çıkartın. Sen un yağ şeker gibi erzak hazırla... Haydi hemen yola çıkacağız! "Eyvaah" diyor aile, "Rıfkı amca hac sevdasıyla aklını oynattı." Çünkü gece gündüz hac için hazırlık yapan bu adam birden ne oldu da bu hale geldi? "Tamam bu iş burda bitti" diyor aile. Ama bakalım ne olacak? Yarım saat sonra baba önde, yastık yorgan, mala çekiç, tencere tabak,ailesi ardında. Rıfkı amca yine aynı heyecanla kapıyı tıklatıyor. "Geldik yavrum, geldik!" diyor. Rıfkı amcanın ailesi gördüğü manzara karşısında şaşkın. Herkes nerdeyse küçük dilini yutacak. Ama az sonra işin sırrı anlaşılıyor. Bu kez görev taksimatı hemen aracıkta yapılıyor. Mağdur anne ve çocukları hemen Rıfkı amcanın evine misafir olarak götürülüyor. Çocukların yemekleri hazırlanacak. Güzelce yıkanıp temizlenecek ve karınları doyurulacak. Orda kalanlar da kadıncağızın evini oturacak hale getirecekler. Sabaha kadar evin altı üstüne getiriliyor. Biri kapıyı pencereyi tamir ediyor. Biri boyayı badanayı başlatıyor. Yastıklar yorganlar yerleştiriliyor. Kilimler seriliyor. Ev sabaha bayram evi gibi hazırlanıyor. Üstelik o gürültüyü ne bir komşu duyuyor, ne kimse rahatsız oluyor, hayret!.. Sabah ezanlanyla birlikte herşey tamam... Rıfkı amca ertesi gün huzura kavuşmuş, belli... Sakinleşmiş halde, çocukları tekrar evinde ziyaret ediyor. Erzak getirilmiş çuval çuval... Ayrıca hacca gitmek için ayırdığı parayı da genç anneye teslim ediyor.

-Amca Allah senden razı olsun. Allah gönlüne göre versin. Birkaç gün sonra... Hacı adayları yola revan oluyorlar... Rıfkı amca arkadaşlarını yolcu ederken bir garip halde. O mübarek topraklara gidemediği için yüreği buruk. Gerçi çaresiz bir annenin imdadına yetiştiği için de huzurlu. Bu garip duygularla yol arkadaşlarını uğurlayıp,mahzun bir şekilde arkalarından el sallarken, Rıfkı amcanın çocukları, babalarının bu haline doğrusu çok üzülüyorlar. İkibuçuk ay boyunca hacdan dönen arkadaşlarının yolunu gözlüyor Rıfkı amca. Hiç olmazsa onlardan dinleyecek o mübarek yerleri... Ama Rıfkı amcanın ailesi bir kere daha şaşıracak. Çünkü hacdan dönen arkadaşlarının soluk aldığı ilk yer Rıfkı amcanın evi. Herkes Rıfkı amcaya gelip, hürmetle elini öpmek için eğiliyor. Rıfkı amca bile şaşkın:

-Hayırdır, hacdan dönen sizsiniz. Ben size gelecekken?

-Sen oradaydın. Bizden sonra nasıl gittin? Bizden önce nasıl döndün Hacı Rıfkı?

-Yanılmış olmayasınız.

-Nasıl yanılırız Hacı Rıfkı, Bize bu yeşil akikleri hediye vermedin mi? Rıfkı amcanın buğulu gözleri uzak ufuklara dalıp giderken, hacı arkadaşları hala, ellerindeki yeşil akikleri Rıfkı amcaya gösterip onu inandırmaya çalışıyorlardı.

** GÜNÜN SÖZÜ **

Gönderen mad00

** GÜNÜN SÖZÜ **


Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun,


Güneşi sevdiğini söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun,

Rüzgarı sevdiğini söylüyorsun rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun.

İşte bundan korkuyorum çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun.

William Shakespeare




** BİR KARİKATÜR **

MOĞOLİSTAN "TÜRK DAMADI TALEBİ"Nİ YALANLADI


22 Ocak 2010 Cuma 13:04

Moğolistan'ın Ankara Büyükelçiği, Moğollar'ın Türkiye'den 20 bin damat istediği yönündeki haberi yalanladı.

Büyükelçilik'ten yapılan yazılı açıklamada Referans gazetesinin 21 Ocak 2010 tarihli yazar Jale Özgentürk'ün "Cengiz Han'ın kızlarına 20 bin Türk damat" haberinin asılsız olduğu, bu konuyla ilgili resmi olarak herhangi bir görüşme yapılmadığı ve resmi olarak böyle bir heyetin gelmesinin söz konusu olmadığı bildirildi.



Jale Özgentürk'ten açıklama



Habere gelen tepkiler üzerine Referans gazetesi yazarı Jale Özgentürk, konuyla ilgili bir yazı yazdı.



Özgentürk, ilk kez bir yazısı için bu kadar çok e-posta ve tepki aldığını belirterek Moğollar'a düşman olmadığını yazdı. Magazin peşinde olmadığını ifade eden Özgentürk, bu bilgiyi yetkili birinden aldığını açıkladı.



Sağlam bir kaynağa dayanmadan böyle bir yazı yazmayacağının altını çizen Özgentürk, "Bu nedenle Moğolları kırdıysam özür dilerim ama burada tek hatam olabilir. O da var olan bir çalışmayı gündeme getirmek" diye yazdı.



Jale Özgentürk'ün yazısının tamamı şöyle:



"Bunca yıldır ekonomi alanında gazetecilik yapıyorum. Yıllardır haber de yazdım, köşe de. İlk kez bir yazım için bu kadar çok e-posta ve tepki aldım. Bir gazeteci için, yazdığı yazıya tepki gelmesi sevindirici ama bu kez iyi mi, kötü mü derseniz? Aslında acıklı bir durum, derim.



Öncelikle şunu söylemeliyim. Ne Moğollara düşmanım, ne magazin peşindeyim... Moğollara karşı bir yazı yazayım gibi bir tavrım olmadı. Hakaret etmek ise aklımdan bile geçmez.



Bu bilgileri yetkili birinden aldım. Sağlam bir kaynağa dayanmadan böyle bir yazı yazacak kadar da sağduyumu kaybetmedim. Bu nedenle Moğolları kırdıysam özür dilerim ama burada tek hatam olabilir. O da var olan bir çalışmayı gündeme getirmek. Sonuç itibariyle ben bir haber yaptım. Üstelik bu haberi yalnız da yapmadım. Sabah gazetesinden arkadaşım Meliha Okur'la birlikte öğrendik bu çalışmayı. O da konuya ilişkin bir yazı yazdı...



Moğolistan ve Moğolların yaşadığını biz uzaktan bilemeyiz, bildiğine inandığımız biri anlattı. Aslında haberin başka bir boyutu var ki düşünmesi gereken Türk tarafı. İşsizlikten bunalan Türklerin durumu. Doğudan, batıdan, kimi üniversite, kimi meslek okulu mezunu yüzlerce genç, Moğolistan'a nasıl gideceklerini soruyorlar. İşsizliğin, çaresizliğin boyutlarını bir kez daha görüyorsunuz.

Görüyor ve üzülüyorsunuz!"

YÜKSEK YARGININ KARARI POYRAZKÖY'Ü ERTELETTİ


22 Ocak 2010 Cuma 13:05

Anayasa Mahkemesi'nin askere sivil yargı yolunu açan düzenlemeyi iptal etmesi üzerine, Ergenekon soruşturması kapsamında Poyrazköy kazılarına ilişkin olarak hazırlanan iddianamenin açıklanması ertelendi.

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianamenin kabul edilip edilmemesine yüksek yargının kararını inceledikten sonra karar verecek.



Mahkeme Başkanı Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu, iddianamenin incelenmesi için 10 gün daha sürelerinin bulunduğunu belirtti.



Anayasa Mahkemesi, "askere sivil yargı yolu"nu açan düzenlemeyi dün iptal etmişti.



Poyrazköy kazılarına ilişkin iddianamede yaklaşık 300 sayfadan oluşuyor. İddianamenin 24 adet ek delil klasörü bulunuyor.



İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca düzenlenen iddianame, 21 ve 28 Nisan 2009 tarihleri arasında Poyrazköy Keçilik mevkiinde yapılan kazılarda ele geçirilen mühimmatla ilgili 5'i tutuklu 17 kişi hakkında.

BAĞIRSAK KANSERİ RİSKİNİ AZALTAN VİTAMİN


22 Ocak 2010 Cuma 13:05

Kanda yüksek seviyede D vitamini bulunmasının kalın bağırsak kanseri riskinin azalmasıyla bağlantılı olduğu bildirildi.

Avrupa'da 10 ülkede (Danimarka, Fransa, Yunanistan, Almanya, İtalya, Hollanda, Norveç, İspanya, İsveç ve İngiltere) yapılan, yarım milyonu aşkın kişinin katıldığı ve İngiliz Tıp Dergisinde (BMJ) yayımlanan karşılaştırmalı araştırma, kanında D vitamini seviyesi yüksek olan kişilerin kalın bağırsak kanserine yakalanma riskinin diğer kişilerden yaklaşık yüzde 40 az olduğunu gösterdi.



Ancak riski azaltmak için, D vitamini yüksek besinlere mi ihtiyaç bulunduğu, yoksa dengeli beslenme ve düzenli olarak makul ölçüde güneşlenmenin mi gerekli olduğunun aydınlatılması gerekiyor.



Ayrıca bilim adamları, takviye D vitamini önermeden önce, kandaki D vitamini seviyesini artırmanın bu kansere yakalanma riskini, istenmeyen yan etkiler yaratmadan gerçekten azaltıp azaltmadığını belirlemek için başka araştırmaların yapılması gerektiğini de vurguladı.



Şimdilik, kalın bağırsak kanserinden korunmak için bilim adamları, sigaranın bırakılması, spor yapılması, kilolu olmaktan kaçınma, beldeki yağ fazlalıklarından kurtulma, alkol ve kırmızı et tüketimini sınırlandırma önerisinde bulunuyor.

BİRAND, UĞUR DÜNDAR'I DEŞİFRE ETTİ


22 Ocak 2010 Cuma 02:04

Birand, Dündar'a ağır biçimde mazisindeki bu utanç vesikasını tekrar hatırlattı ve yüzüne çarptı. İşte Birand'ın unutamadığı o mazi!..

GAZETECİLER.COM



Mehmet Ali Birand, Ayşenur Arslan'ın CNNTürk'te hazırlayıp sunduğu Medya Mahallesi Programı'nda Uğur Dündar'a isim vermeden ama açık adres göstererek ağır sözlerle yüklendi.



Balyoz Planı konuşulurken, Ayşenur Arslan kendi isminin de TSK'yla İşbirliği yapacak gazeteciler arasında geçmesine tepki gösterdi ve Taraf Gazetesi'nin bunu yayınlamasının bir çeşit andıç olduğunu söyledi.



Konuğu Mustafa Bumin bunun andıç olmadığını söyleyince Arslan sözünü keserek Mehmet Ali Birand'a telefon bağlantısı yaptı.



Arslan bu kez Birand'a “Sizi andıçladıklarında ben ATV'deydim Ali Kırca'yla beraber biz andıç haberinde sizin isminizi kullanmadık” dedi.



Bunun üzerine Birand, “siz kullanmadınız etik davrandınız ama şuan çalışmakta olduğum Kanal D o dönem isimlerimizi açık açık verdi” dedi.



O dönem Kanal D'de Uğur Dündar çalışıyordu ve Dündar, Andıç'ı yayınlayan ilk kişiydi. Hatta AndıçHürriyet ve Sabah'a yapışsa da aslında ilk yayınlayan Dündar'dı.



Dündar askerden gelen andıçı kendi deyimiyle “soruşturmacı gazetecilik” süzgecinden geçirmeden ekrana taşıdı.



24 Nisan akşamı Kanal D''nin haber bülteninde, Uğur Dündar, bazı gazetecileri teşhir etti ve bu gazetecilerin PKK'ya yardım ettiğini açık açık anlattı. Ertesi gün 25 Nisan'da ise Hürriyet ve Sabah''ın başlıklarında Mehmet Ali Birand ile Cengiz Çandar''ın PKK ile işbirliği yaptığı anlatılıyordu.



Yani tetiği ilk çeken Dündar'dı ve Birand bunu unutmamış olmalı ki, bugün tekrar Dündar'a ağır biçimde mazisindeki bu utanç vesikasını tekrar hatırlattı ve yüzüne çarptı.



Cengiz Çandar o günleri şöyle anlatıyor:



"Bu haber 25 Nisan1998''de bir pazar günü Hürriyet ve Sabah''ta manşetten yayınlandı. Bir gün önce de 24 Nisan gecesi, Kanal D''nin ana haber bülteninde bu haber, Uğur Dündar tarafından iddia edilerek değil, teyiden okundu. Kanal D, Uğur Dündar, Hürriyet ve Sabah yöneticileri bu haberin nereden geldiğini biliyorlardı. İsim olarak bana hiçbir zaman söylenmedi ama iki ismi ben de kesinliğe yakın derecede biliyorum. Bunlar Çevik Bir ve Erol Özkasnak. Biri Genelkurmay2''nci Başkanı, diğeri Genelkurmay Genel Sekreteriydi. Bu iki ismi biliyordum."

BİRİ TUTTU DİĞERİ TECAVÜZ ETTİ


22 Ocak 2010 Cuma 06:04

Aynı işyerinde çalıştığı eski sevgilisinin nişanlandığını duyan genç öğlen paydosunda iğrenç bir intikam hazırladı...

İstanbul Bayrampaşa'da bir tekstil atölyesinde çalışan 20 yaşındaki Bayram G. aynı işyerinde çalışan eski sevgilisi 17 yaşındaki P.Ö.'ye tecavüz etti. Bayram G. ile tecavüz sırasında P.Ö.'yü tutarak direnmesini engelleyen 20 yaşındaki Mehmet D. yakalandı.



Eski kız arkadaşı P.Ö.'nün başka biriyle nişanlanmasına sinirlenen Bayram G., dün öğle paydosu sırasında arkadaşı Mehmet D.'nin de yardımını alarak işyerinin deposunda P.Ö'ye tecavüz etti. Olayın ardından işyerinden izin alarak eve giden P.Ö durumu ailesine anlattı.



Ailenin polise yaptığı şikayetin ardından Bayrampaşa Asayiş Büro Amirliği polisleri Mehmet D.'yi gözaltına alırken kayıplara karışan Bayram G.yi de yakalamak için geniş çaplı araştırma başlattı.



Bayram G.'nin evinin ve akrabalarının evlerinin önüne bekleyen polis, bugün saat 06.00 sıralarında tecavüz zanlısını kıskıvrak yakaladı. Emniyete götürülerek ifadesi alınan Bayram G., P.Ö.'nün başka biriyle nişanlanmasını sinirlendiğini söyleyerek tecavüz ettiğini kabul etti. Sorguları tamamlanan Bayram G. ile arkadaşı Mehmet D. adliyeye sevk edildi.

TEKGIDA-İŞ BAŞKANI DA GREV HAZIRLIĞINDA


22 Ocak 2010 Cuma 13:04

Tekgıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel, TEKEL işçilerinin durumuyla ilgili hükümetle yapılacak görüşmelerden sonuç alınamaması halinde kendisinin de açlık grevine başlayacağını söyledi.

TEKEL işçilerinin açlık grevine dün ara verilmesinin ardından, Türk-İş Genel Merkezi'nde eylemin yapıldığı salon boşaltıldı.



Salonun boşaltılmasından önce açlık grevi yapan işçilere hitap eden Tekgıda-İş Genel Başkanı Türkel, dün bir araya gelen konfederasyonların hükümetle yapılacak görüşmeler süresince açlık grevine ara verilmesini istediğini anımsattı.



İşçilere özverilerinden dolayı teşekkür eden Türkel, "Bu ayın 26'sına kadar hükümetle görüşmelerden sonuç alınmazsa ben de açlık grevine başlayacağım" dedi.



Türkel, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Devlet Personel Daire Başkanlığının, sorunlarına yönelik çalışmalar yaptığını anlattı.



Süreç boyunca toplu olarak hareket edeceklerini, kişisel kararlara izin vermeyeceklerini belirten Türkel, örgüt disiplini dışındaki kararların beklenmeyen sonuçlara yol açabileceğini ifade etti.



Toplumun her kesiminden destek gördüklerini dile getiren Türkel, "Başbakan ve bakanlar dışında herkes bize destek veriyor" dedi. Bu arada, Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık da işçilere destek ziyaretinde bulundu.

GÜNEŞİ GÖRDÜM OSCAR ŞANSINI YİTİRDİ


22 Ocak 2010 Cuma 08:04

Mahsun Kırmızıgül'ün senaryosuyla Türkiye'de büyük ses getiren sinema filmi Güneşi Gördüm, en prestijli ödül olan Oscar'a aday adayı olmuştu ancak...

Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi, En İyi Yabancı Film dalında dün açıkladığı 9 filmlik “kısa liste”ye Güneşi Gördüm’ü almadı.



65 film arasından seçilen ilk 9 arasında Bulgaristan ve Kazakistan’ın temsilcileri de bulunuyor. 2 Şubat’ta 4 filmin daha eleneceği listeden kalan filmler 7 Mart’taki 82. Oscar töreninde yarışacak. Geçen yıl Türkiye’nin adayı olan Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun’u 9’lu kısa listeye kalmıştı.

DOMUZ GRİBİ ILACI BU HALE GETİRDİ


22 Ocak 2010 Cuma 05:04

Soğuk algınlığına yakalanan genç kıza yanlış teşhis konularak domuz gribi olduğu söylendi. Aldığı domuz gribi ilacı nedeniyle bu hale geldi...

İngiltere'de seçimler yaklaştıkça sağlık sistemiyle ilgili eleştiriler daha çok yapılmaya başlandı. Eleştirilerden en çok nasibini alan kurum da İngiltere Ulusal Sağlık Servisi NHS. 19 yaşındaki bir genç kız soğuk algınlığına yakalanınca NHS'nin online sisteminden yararlanarak yardım istedi.



NHS'deki sağlık görevlisi, Samanttha Millard adlı kızın domuz gribine yakalandığını söyledi ve Domuz gribi ilacı Tamiflu tabletleri alması tavsiyesinde bulundu. Samantha Millard kendisine tavsiye edilen domuz ilacını aldıktan 72 saat sonra hastaneye kaldırıldı ve yaşam destek ünitesi sayesinde yeniden hayata döndürüldü.



Genç kız da kısmi bir düzelme oldu ama şimdi korkunç bir sonla karşı karşıya. Aldığı ilaca alerjisi olan Samantha'nın derisi pul pul dökülüyor, görme yetisini de gün geçtikçe kaybediyor.



Samantha hastaneye kaldırıldıktan sonra ürkütücü gerçeği öğrendi. Genç kız domuz gribine yakalanmamasına rağmen, yanlış tedavinin kurbanı olmuştu. Samantha Millard'ın annesi Debbie Van Horenbeeck, Ulusal Sağlık Servisi NHS'yi mahkemeye vermeye hazırlanıyor. Samantha'nın annesi Van Horenbeeck, Domuz gribi ilacı Tamiflu'nun yeterince test edilmeden piyasaya sürüldüğünü iddia ediyor. Kızının başından bir an olsun ayrılmayan anne Van Horenbeeck, "NHS uyguladığı yanlış tedaviyle kızımı sakat bıraktı. Hükümet Domuz gribi oldugumuzda bize bu ilacı alma tavsiyesinde bulundu. Kızıma Domuz gribi teşhisi koyduktan sonra, bu ilacın yan etkileri hakkında kendisine en ufak bir bilgi vermediler" dedi.



Doktorlar 19 yaşındaki Samantha Millard'ın yeniden eski sağlığına kavuşması için en az 2 yıla ihtiyaç duyduğunu ama eski görme yeteneğine kavuşup kavuşamayacağını şimdiden söylemenin zor olduğunu belirtiyor.

NİL KARAİBRAHİMGİL'İN DÜĞÜNÜNDEN KARELER


22 Ocak 2010 Cuma 13:04

Reklamcı Serdar Erener ile Mısır'ın başkenti Kahire'de dünyaevine giren Nil Karaibrahimgil'in bu mutlu güne ait fotoğrafları basına dağıtıldı. İşte Nil'in Nil kıyısında gerçekleşen rüyası...

Nil Karaibrahimgil ve Serdar Erener’in gizlilik içinde yapılan düğünlerine çiftin 50’ye yakın aile üyesi ve arkadaşları katıldı.



Kahire Büyükelçiliği’nde gerçekleştirilen düğünde Nil’in nikah şahitliğini Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen yaparken Serdar Erener'in nikah şahidi yıllardır birlikte çalıştığı yakın dostu yönetmen Sinan Çetin oldu.



Büyükelçilik’teki düğün törenine Karaibrahimgil beyaz gelinlikle katılırken Erener ise kemik rengi keten entarisiyle katıldı.



Büyükelçilik’te sade bir törenle evlenen çift daha sonra Nil kıyısında kendilerini bekleyen Nile Adventurer adlı teknede aile yakınları ve dostlarıyla buluştu.

BODRUM, MARMARİS, DATÇA YAĞIŞA TESLİM


22 Ocak 2010 Cuma 13:05

Muğla'nın Bodrum, Marmaris ve Datça ilçelerinde gece başlayan ve etkisini artıran şiddetli yağış yaşamı olumsuz etkiliyor. Birçok ev ve işyerini su bastı.

Bodrum:

Şiddetli yağış nedeniyle Turgutreis beldesinin Kadı Kalesi, Akyarlar ve Bahçelievler mevkisindeki yaklaşık 50 ev ve iş yerini su bastı. Vatandaşlar ev ve iş yerlerindeki suları Turgutreis Belediyesi itfaiye ekipleri yardımıyla tahliye ediyor.



Bu arada, Bahçelievler mevkisindeki derenin şiddetli yağış nedeniyle taşması sonucu sokaklar ve narenciye bahçeleri sular altında kaldı.



Bazı vatandaşlar itfaiye ekiplerinin yardımıyla evden çıkartılırken, bazıları ise evlerini ikinci katına çıkarak beklemeye başladı.



Yaşlı kadını itfaiyeciler kurtardı



Şiddetli yağış nedeniyle Kadı Kalesi mevkisindeki bir sitenin bahçesi sular altında kaldı. Sitenin içinde bulunan vatandaşların büyük bölümü ikinci katlara çıkarken Sümer Atak isimli hasta ve yaşlı kadın itfaiye ekiplerinden yardım istedi.



Bunun üzerine bölgeye gelen Turgutreis Belediyesine ait arama kurtarma aracı, yaşlı kadını bulunduğu evin birinci katından güçlükle alarak yaklaşık bir metre yüksekliğindeki su içinden sedyeyle çıkarttı. Yaşlı kadın sitenin önüne gelen bir kepçeye konularak yakınlarının yanına götürüldü.



Marmaris:

Marmaris'te de gece saatlerinde başlayan yağmur ve fırtına sabah etkisini arttırdı. Dalga boyunun 3 metreyi bulduğu ilçede, rüzgarın saatteki hızı ise 80 kilometreye ulaştı.



Bir metrekareye yaklaşık 65 kilogram yağışın düştüğü Marmaris'te fırtına nedeniyle yat limanı ve Kordon Caddesi'nde demirli bulunan bazı tekneler batma tehlikesi geçirdi. Denizcilerin, teknelerinin zarar görmemesi için çaba gösterdiği görüldü.



Kıyıya kadar yükselen dalgalar nedeniyle yat limanındaki araçlar güçlükle ilerlerlerken, bazı işletmelerin masa ve sandalyeleri fırtına nedeniyle zarar gördü. Yağış dolayısıyla ilçede küçük çaplı su taşkınları yaşanırken, belediye ekipleri yağmur suyu kanallarında belirli aralıklarla temizlik yaptı.



Çok sayıda maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiği ilçede, polis ekipleri ise trafiğin yoğun olduğu kavşaklarda önlemler aldı.



Balıkçıları ile vatandaşları denize açılmamaları konusunda uyardıklarını belirten meteoroloji yetkilileri, fırtına ve yağışlı havanın gün boyunca etkisini sürdüreceğini bildirdi. Bu arada, fırtına nedeniyle Marmaris'te uzun süre elektrik kesintisi yaşandı.



Datça:

Datça ilçesinde de etkili olan yağış nedeniyle Karaköy Feribot İskelesi'ne giden yolun sular altında kaldığı bildirildi. Su taşkınları nedeniyle çok sayıda evin zarar gördüğü ilçede, Körmen mevkinde heyelan meydana geldi.



Söz konusu yerde heyelanın devam etmesi nedeniyle ekiplerin çalışmalarını kontrollü bir şekilde sürdürerek yolu trafiğe açmaya çalıştığı öğrenildi.



Bu arada, ilçede bir çok tarım arazisinin de sular altında kaldığı bildirildi.

YURTTAŞ: "TRANSFER ŞART"

Gönderen mad00

YURTTAŞ: "TRANSFER ŞART"


22 Ocak 2010 Cuma 13:04

TFF 2. Lig 3. Klasman Grubu ekiplerinden Kırşehirspor'un teknik direktörü Tarık Yurttaş, başarı için mutlaka transfer yapmaları gerektiğini söyledi.

Ligin bu hafta başlayacağını belirten Yurttaş, ellerindeki futbolcularla ikinci yarıya hazırlandıklarını, ancak ara transfer dönemi sona ermeden yeni oyuncuları kadrolarına katmaları gerektiğini kaydetti.



Stoper mevkisinde Hakan Aksoy'un da sakatlanmasıyla çok zor duruma düştüklerini belirten Yurttaş, şöyle devam etti:



''Zaten kadro sıkıntısı içindeyken, Hakan Aksoy gibi tecrübeli bir oyuncunun yokluğu bizi çok zorlayacak. Transferden başka çaremiz kalmadı. Oynadığımız hazırlık maçlarında iyi sonuçlar alamasak da eksiklerimizi görme imkanı bulduk. Kademe grubunda büyük özveri ile 21 puan topladık. Ancak klasman grubu maçları daha zorlu geçecek. Tüm takımlar takviye yapıyor. Eşit şartlarda mücadele edebilmemiz ve takımın başarısı için mutlaka transfer yapmalıyız.''

lafı gelince

Gönderen mad00

lafı gelince


Tarihte lafı geldiginde oturtanlar



1. Churchill, avam kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili, Churchill' e kızgın kızgın şöyle seslenir:



- "Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım."



Churchill, oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır:



- "Hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim."







2. Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokrates'e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiç bir tepkigöstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış.



Sokrat, gayet sakin:



- "Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum"



demiş.



3. Bernard Shaw ile Churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş. Bernard Shaw, bir oyununun ilk gecesine, Churchill' i davet etmiş ve davetiyeye de bir pusula iliştirmiş:



- "Size iki kişilik davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu alıp gelebilirsiniz. Tabii dostunuz varsa." Churchill, hemen cevap göndermiş:



- "Maalesef o gece başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu seyretmeye gelemeyeceğim. Ikinci gece gelebilirim, tabii oyununuz ikinci gece de oynarsa."







4. Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış.



Talebesi:



- "Iyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum" diye itiraz edecek olunca



Eflatun cevap vermiş:



- "Ben seni kaybettiğin para icin değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum."







5. Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. Ikisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:



- "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:



- "Ben çekilirim."







6. Meşhur bir filozofa:



- "Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?"



diye sorulduğunda:



- "Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan" demiş.







7. Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile' ye hasımlarından biri:



- "Efendim" demiş, "Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük degil mi?"



Galile:



- "Doğru" demiş, "Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?"







8. Bir toplantıda, bir genç Mehmet Akif' i küçük düşürmek ister:



- "Afedersiniz, siz veteriner misiniz?" Mehmet Akif hiç istifini



bozmadan şöyle yanıtlamış:



- "Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?"







9. Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı



yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri



ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:



- "Sen sır saklamayı bilir misin?" diye sormuş. Vezir:



- "Evet hünkarım, bilirim" dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış:



- "Iyi, ben de bilirim."







10. Bir filozofa sormuşlar:



- "Şansa inanır mısınız?" Filozof:



- "Evet, yoksa sevmediğim insanların başarılarını neyle



açıklayabilirdim."

intikam sözleri

Gönderen mad00

intikam sözleri


Kendini kandırma kızım!

Ne sanıyosun sen hayatı pembe bi eLbise mi ?

Bıkmadın mı etrafa

Pembe gözLükLerLe bakmaktan

Ya da poLyannacıLık oynamaktan?

Geçmio işte acıLar

Kaç kez anLatıcam sana

Bu işLer internet bağLantına benzer

Bi koparsa kaLırsın ortada

Ne o küçük hanım niçin bu yaşLar?

acı mesajlar

Gönderen mad00

acı mesajlar


Sensiz geçen zaman bana zehir oldu, senin yokluğun benim sonum oldu. güneş doğmaz,günler geçmez oldu, anladımki bu yaşam sensiz geçmez oldu



ay yüzlüm.



Her Gün Kendime Yeni Bir Beyaz Sayfa Açıyorum Anladım Ki Sayfa Siyah Dahi Olsa İmzayı Atan Kalemin Rengidir."İnsanın Kendisi"



Ayrılığın bedelini binlerce kez çekerek ödedim...bu şehirleri bu sokakları adım adım milim milim boynu bükük gezdim....şu an ne haldeyim ne



dertteyim nerden bileceksin be GÜLÜM...onun için en son dileğim seni son kez ölmeden göreyim....



Seni sevdim ne yazık ki söyleyemedim. Sen bir umuttun yüreğimde büyüttüğüm. Bazen karanlık gök yüzünde ışıldayan bir yıldız, bazen de



göremediğim masum bir melektin. Ben se seni senden habersiz seven biriydim...



Umutsuzluğu ihrac eden bicok ülkenin herhangi bir sehrinde bıraktım seni,inzivaya cekilmiş bu hikayanin hüzün dolu tetiğini coktaan



cektım,seni öldüreli cok oldu.



Ay agliyor sevipte kavusamayanlar icin. Yildizlar sarki soyluyor sevipte sevilmeyenler icin Bende Agliyorum sevipte kavusamadigim askim icin

ayrılık sms

Gönderen mad00

ayrılık sms


Yüreğine sevda eken, ayrılık biçermi,seven sevilenden kolayca vazgeçermi, sen beni sevme gülüm,ben yanarım ikimizin yerine yetmez mi???



Dün gökyüzüne bir avuç yıldız fırlattım. Karanlığında aydınlığım olsun diye. Şimdi sensizliği kalbime fırlatıyorum, bıraktığım yerden dönesin diye. Vazgeçilmezim sıra sende gururu bir yere fırlat ve pişmanlığımla sızlayan şu kalbimi mükemmelliğinle donat.



Sen benim içimde açan bir güldün.Sönmek bilmeyen alevlenen içimde başımı her yastığa koyuşta sen varsın hayallerimde. Çünkü sen benim içimden söküp bir türlü atamadığımsın YAR



Bak yine soldu güneş yine akşam oluyor ömrümün kadehine sensiz birgün doluyor sen yoksun diye inan dertligim kederliğim gelmezsen kahrolurum yıkılırım sevgilim seni çok seviyorum



Sen sigara dumanın altında yana yana en sonunda kül oldun, sen kibritin hiç yanmayan ucudan birinin hayatından geçmiş oldun !!!



Ölmek dünyada unutulup gitmekmiş, ölmek bir kefen giymekmiş, ölmek o soğuk o korkunç ve o kara toprağa girmekmiş... yok be aşkım asıl ölmek "sensizlikmiş"



Bir umuttu yanlızlık birşeyleri paylaşamamaktı belki,gözler dalıp giderken, yaralı bir serçeye ağlayan bir buluttu belkide,belki belkilerle dolu bir hayattı bu....



Ben Sensizdim..! akşamın yaklaştığı saatlerde. kahrolursun görme ağladığımı. Başlayan düşü şafakla birlikte dağıtır ansızın her gün batımı

süper sözler

Gönderen mad00

süper sözler


Kiz DiYé oNém VéRénin.. GuZéL DiYé Kaşar SéVénin! PaRa DiYé Dost SaTanin! KraL oLsa TahTini MAfYa oLsa MéKaNini .......



Sana Bu SatırLarı Gurbetten Yazıyorum ! Her Kelimemden Sonra İsminLe Başlıyorum Anlaki Herşeyimsin Unutmak İstemiyorum Kim Kimi Unutursa LeyLadan Mecnundan Beter Olsun



Géçici HéVés DéğiL.. Hak éDéNé NéFés oLurum...



Sen Gelmezsin Bir Türlü.. Dertlerim Türlü Türlü.. Nice Dertleri Çektim.. Bu Başka Türlü.



BoşVér! Şimdi Goz YAsLarimi SiLMéyi Gücün YéTéRSé KahKahaya Boğ Béni Birak YaNakLarimi DuDakLarimi .. Gucun VAr iSé YuréğiDéN Öp Béni



HaksIzLIk Önünde EgiLmem Çünkü HakkImLa ßeraßer Gururumuda Kayßetmiş Olurum..ßen Tekim ßenim ßeyaz Sayfamda KaLemimde SiLgimde SevdikLerimin ELinde..ßen YazarIm ßen SiLerim!'



ArTik SanDaLYéMDéN Son DéFa DuSuYorum



Fark imi Fark éTTin Ya.. ArTik FarkéTMéSéNDé Fark éTMéZ



uMutLar TuKéNDi GéNé iÇiYoRum aNNé. .



DéTayLAr AynaDir Fark'i YansiTir .. KraLLar iz BiRakir SoyTariLAr KisKanir .. SaLLanirSaDa YiKiLmaz TahTim



GeceLeri geLme jiLet tutarIm.. Uzatma koLLarInI Sanada AtarIm SenIn Icin ağLar Kendimi dOğrarIm Dedim Ya GüzeLim ßen PisKopatIm..



Hele bir ışıklar sönsün ..Sular durulsun . Bıçak atacağım Dağın dikine ..Kısa devre yapsın kalbim..Ellerim inatla dökülsün cıgaraya ..Sen beni ozaman Gör..Hele küssün meydan lar Kaldırımlara yağmur dökülsün ..Dağılsın Dişlerimde gülüşler ..Kaybettiklerim bi dönsün ..Sen beni ozaman gör ...



BéDéNim KaRanLikLara RuHum Sana Ait . .



HayaTi uÇurumLArDa Géçmiş Bir AdaMada MéZar oLaRak uçuRumun KéNari Yakisir. Unutma! ucurumun KéNArindada ÇiCékLéR YéTisir



kãrdãn ãdãmLãrIn SãLtãnãtI Güne$ görünCeye kãdãrdIr !



Seni ben kendime KADER saymi$tim, Ugruna her$eyi góze almi$tim. Yúregin ta$tanmi$ ¢øk ge¢ anladim. Bir damla góz ya$i DEGMEZMIS SANA !



CocukLArin Bir MaSaLa KanDiği Gibi BéNDé SéNin GozLéRiNé Kanmsim GuNésin YéR Yuzunu Yaktiği Gibi Gulum SéNin GozLérinDé yanmisim . .



GéL BuLut oLDa Yağ Biraz iSLanDir aL BaSimi DizLériNé YasLandir DéLirMisim SéVDé BéNi usLandir..



oLüm GéLdiği Zaman YaniMa GéLMé.. Bén AzRaiLLé'Dé HéSap KiTap Yaparim !!



Bir ÇığLıkTI YanLızLığım Hépiniz SağirDiniz . .



mútluluklâr dílêrím yêní âskındâ sên bêní dú$únmedên ya$amana bak sênín dêrtlerín varya benim yanımda ben onlarla ya$arIm sen keyfine bak !



Sen Uzaktaysan ßen Yanındayım Sen AteSteysen ßen Kordayım ßirGün ßu Dünyadan Göçersen ßilki Senden Önce Ordayım Sonsuz aSkım..!



Tam KarsiYa GéÇéRKéN BirakTiğin ''O'' éL BéNim ..



KraL OLsan Tacın Gider SuLtan OLsan Tahtin Gider... KraL DeğiLim Tacim Gitsin SuLtan DeğiLim Tahtim GitSin Ben Kendi HaLinde ßir Ağacim Fakat DaLimi Kiranin Ağacini Kökünden Sökerim.



SaKın üzmesin seni KarşıLıksız SevqiLer, baqrına taŞ basarsın aCıLar birqün diner. Giden qitsin aLdırma yanqınLarda söner.. SaKın dönüp bakma ardına KraL'Lar önde qider..



Fırtına Ne Kadar Sert Eserse Essin Kayadan Alıp Götüreceği Sadece Tozudur !



GüL SuNaN Bir eLde Daİma Bir miktar GüL KoKuSu KaLır.



SéNi BoyLé SévDiğiMi BiLSéLér aSaLAr BéNi aMa GuZéLLiğin 10 PaRa éTMéZ ! BéNDéKi Bu a$k oLmassa . .



Béş PaRa éDérmi VarLiğin. . YokLuğun BéNi aCitSİn aLéM af éTsin Séni BéN AfFétMéM NéRDé unuttuySan BéNi Orda KALL..



GéCééLrin KaRanLiği YéTMéZ Gibi GunDuzLérimi Dé KaRarTTin KapanSin KapiLar UstuMé KaRanLikLArDa Vé SoGukLarda YaSamaYa AlisTim



BéN YaSaDikÇa séN ÇıLdıRæCæKsin!!!



uCurumun KéNaRinDa oLsan BiLé Sirf Hayata GiciKlik oLsun DiYé GuLumSé



Askini KaNimLa YazDim Hér Bir YaniNa



DağLar oNumDé éğiLirKéN KaYaLaRa YaLVArMamm



OmRomu OmRuNé NéFéSiMi NéFéSiNé KaTaYim GéL isMini DağLaRa TasLara YAzaYim GéLLL ..



HeR YüReĞiN KöŞeSiNDe YaRaLı BiR YeR VaRDıR..



kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür.. sonu yok bunun, boşluklardan boşluk beğendim. vazgeçtim bugün herşeyden halsiz şu kalbim.



Seni ßenim kadar seven varsa, Sana ßenim kadar Hasret kaLsın!



§IrLãr ΢Îndé ßÎr Dûnyãm vãr BÎrdé §én Vãr§In ΢Îmdé Né §énÎ KãyßédéCék Kãdãr Cé§urum Nédé §énÎ KãzãnãCãk Kãdãr Gû¢Lû!!..



Sevgi ¿ Nefret Midir ¿ Sevgi ¿ Seni Seviyorum Demek Midir ¿ Sevgi ¿ Yanında Olabilmek Midir ¿ Sevgi ¿ Seninim Diyebilmek Midir ? Sevgi Sen Yokken Seninle Yaşayabilmektir



Beni BiR " ALLAH'IM BiR'de DOST'Larım BiLSin , GeriSi İLerLeSin!!



ßêdênîm kârânLîk'Lârâ, Rûh'ûm sânâ âît.



Nefessiz zordayım zamansız bir mekanda Çıkmaz bir yoldayım, amansız isyanda



Ölümsüz Dünyada... Ecel Ol AL BENİ... Nefessiz Zordayim... Zamansız Bir Mekanda... Çıkmaz Bir Yoldayim... Amansız İsyanda... Ecelim OL BENİM..



HayaT ßir EMANETSE ßırAKTIGIN YERDEYİZ HayaT ßir OYUNSA KRALİNİ OYNARİZ HayaT SevMEKSE ÖLÜMÜNE SEVERİZ



Sevene SevdaLıyız Gidene Hep AğLarız Alsalarda Bu Canımızı Biz SeveRsek UnutMayız



Bizi Eskiler Tanır, Yéniler ôrnek alir, Tanımayanlar ise İbret Alır..



ßëñ Sëñî øñLar gîßî UcuZ ßar Kô$ëLërîñDëkî HësaPLarDa DëgîL,Yûcë ßîr DaVañIñ OrtasIñDa DîMDîk A¥akta ßuLDuM Rëîs.ßakI$LarIñ DëLîP Gë¢ërkëñ NaMërtLîgî,YûrûDûñ tøZLu ¥øLLarDa VaZgë¢MëDîñ GôrDûM Rëîs.KuruLurkëñ TuZakLar ArD ArDa VururLarkëñ Sëñî,GôZûñû ßîLë KIrPMaDIñ,gûLDûñ Gë¢tîñ Rëîs..



Biraz Kül, Biraz Duman, o benim işte.



Søn NêfêSîm Sêndê KâLmî$ ôLêmîÿørûm.



KâLbîmê qômdûm kêfênsîz ôLûLêrîmî..



Dûnÿâ dûrmâdîk¢â, Kîÿâmêt køpmâdîk¢â EsrAr



Konuşacaksan öyLe Bir KonuşKi , Inanayım . AqLatacaksan öyLe Bir aqLatKi , Susmayayım . Gideceksen öyLe Bir GitKi , öLümüne Unutayım ; Ama Seveceksen öyLe Bir SevKi , KonuşsanDa , GitsenDe , AqLatsanDa Seni Yüreqimde Yaşatayım..!



Bu aRaLAr oT TakiLiYom isTéYén.. ézip GéÇéR isTéYéN SARIP iCéR!



Bizi anlatan şiirler yazılmadı henüz.Çünkü biz dünyanın oyununda,hayatın acımasızlığında ve de sevdiklerimizin baygın bakışlarında unutulduk



Belki sisLi 1 kıs gecesi Belki soguk 1 Sohbahar ceSedimi buLacakLar camurLar araSinda 1eLinde reSmin 1eLinde Silahi var diyecekLer Ama Sen inanmayacakSin Sonra kalkip bana geLeceksin eqiLip SariLacaksin O Soguk Vücuduma iSte o An 1 fiSilti DuyacakSin DudakLarimdan '''ELveda'''



Bizler umutsuzluğun olduğu yerde,umudumuzu kaybetmeden yürümeyi biliriz. Her yürüdüğümüz yolda Çakıllar,her durduğumuz yerde Çakallar olsa ne yazar!Ya ölümüne Severiz,yada tek kalemde Sileriz!Tarihi Biz Yazdık..Tarihtende Biz Sileriz



Sén .. Séni SéVéni Dağda Çoban oLsa... SéVMé! SEni SEvMEyeni MiSirDa SuLTan oLsa .



£srAr'La ya$arKen YaLan DunYa'da Zamani İcmi$iz haßerimiz yOk



uyumaK zor , uYanmaK KoLay oLacak .. Saßahı ipLe ceKeceKsin .. Ne qeceLer rahatLatacak seNi Ne quNduzLer , öLmeyi isteyip öLemeyeceksin..!



Yoldan biri geçti demin, Alayla bakıp serseri dedin, Bu kadar gururlu olma, O geçen serseri senin, Bir zamanlar ki sevdiğin, Bir düşün hak verirsin, O serseri dediğin, SENin ESERİN.



ÂLEMÎ ÂLêm ÿâpâñ û¢ ßê$ ¢âkâL'sâ ... KRALLIK ßîzê ÿÂkî$mâz..



$aÑLıyız $öh®etLiyiz Pa$ayIz K®aLız ®ekLamIz Ma®kayIz FaLaÑız FiLaÑız K®aLıÑa değiL aLayIÑa ßaSa®Iz Tek Fa®kImIz !zm!tL! oLmAmlz!



Fahişe Gönüllerin Kahbeliği Koymaz Bize,Unutanları Bizde Unuturuz Asilce..



Siyah biLé kaybétmi$ aSaLétini yokLuğunun karanLığında...



Ruzgara kapılmış yaprak gıbıyım sevdalı yuregım can çekışıyor