23 Ocak 2010 Cumartesi

EDEN BULUR öyküsü

Gönderen mad00

EDEN BULUR


Bu olup bitenler karşısında ne yapacağını şaşırıp kalmıştı Fatma Hanım. Düşünme kabiliyetini yitirmek üzereydi. Başı döner gibi oldu. Bütün bu çektiği ıstırabın öcünü alırcasına kanepenin üzerine sırt üstü uzandı. Ağrılar beynini kemirmeye kanepenin üzerinde de devam ediyordu. Etmeyecek miydi? Yoksa beyni ayakta mı kalmıştı! Ya birde yürek acısı? Keskin bir kamçının ıslık çalarak insanın çıplak sırtına inmesinin verdiği o acıyı yüreğinde hissediyordu şimdi. Beynindeki ağrının sebebi başka ne olabilirdi. Kamçının sarıldığı ve ısırdığı yerde vücudundaki et parçasının yırtılarak, bembeyaz olan deri parçasının verdiği acının korkunçluğu karşısında içindeki acının şiddeti vız gelirdi. Yüreğindeki bu korkunç acı karşısında avazı çıktığı kadar bağırmak istemesine rağmen dürtüleri bunu engelliyordu. Gözbebeklerinin altı şişmişti ağlamaktan. İnsan aklının alamayacağı kadar büyük bir acının girdabında dönüp duruyordu. Bütün benliğiyle bu acıları bertaraf etmeye çalışsa da bunun mümkün olmayacağını anladığında yenik düştüğünü kabullenmekten başka çaresinin olmadığı kanaatine varıyordu. Çünkü kendisini yalnızlığın boşluğunda tepetaklak yuvarlanıp uçurumun derinliğine doğru düştüğü hissi ağır basıyordu. Umutsuzluk körük gibi işliyordu içine. Körük çekildikçe içindeki ateş alevleniyordu volkana dönüşürcesine. Filizleri açılmış bir çiçek gibi yeniden hayata başlamayı, çiçeklerin üzerine konan bir kelebek ve otların arasında ceylan gibi seken küçük kuzular gibi özgür olmayı, rüzgarın esintisiyle ağaç dallarının sallanarak naz yapışını, dağın eteğinden güneşin pırıl pırıl ufukta doğuşuyla birlikte masmavi denizin bir çarşaf gibi günü karşılamasını, gökyüzündeki küme küme bulutların pamuk yığınını andırmasını, martıların gökyüzünde dans edercesine coşkuyla kanat çırpışını, özlemişti çünkü çektiği bu acılar onu bunalımın eşiğine getirmişti. Kanepenin üzeri terden sırılsıklam olmuştu. Güçlükle doğrularak, ecza dolabına yöneldi ve aldığı iki ağrı kesici hapı yuttu. Dehşetli ve korkulu günlerin habercisiydi bu günler. Fırtına öncesi sessizlik gibi. O güne kadar özenle üzerine titrediği kocasının duygularını kökünden yavaş yavaş söküp attığına ve allak bullak ettiğine şahit olmuştu. Bir kasırgaya yakalanmış sağa sola savrulup duruyordu düşüncelerinde. Büsbütün yenik düşmüştü bu olaylar sonunda hayat mücadelesine. Tedbirsiz yakalanmıştı bütün bu olanlara. İnsanoğlunun başına her an her şeyin geleceğini öğrenmiş oldu bu sayede. Başkalarının başına gelenleri yüzeysel incelemişti hep. Derinden inceledikleri olmuştu ama ateşin düştüğü yeri yaktığını hesaba katmamıştı hiç. Şimdi o ateş kendi içini yakıp kavuruyordu. Tekrar uzanmış olduğu kanepenin üzerinde sağa sola dönüp, kıvrılıyordu. İçindeki ateş her geçen saniye daha da alevleniyordu. Hayata duyduğu o yürekten sevginin yerinde sevgisizlik ve umutsuzluk vardı şimdi. Başını önüne yıktı, derin bir nefes çekti ciğerlerine. İçi sitem doluydu, efkârlı efkârlı tüten bakışları buğulandı, dudağını dişlerinin arasına alarak sıktı koparırcasına. Gözlerindeki selin önüne bent koyamamıştı. Pırlanta gibi yüreği vardı. Aynı zamanda sevgiyi, şefkati, acımayı, yardımlaşmayı ve hassasiyetin inceliğini tanımış bir yüreğinde sahibiydi. Rengi uçtu, başı döndü hafiften. Alev alev tutuştu nefesi, dudakları kurudu. Sersemledi birden. Beyninde şimşekler çakıyor, yıldırımlara maruz kalıyordu. Şiddetli bir sarsıntı olmuştu vücudunda. Tıpkı sonbahar rüzgarıyla titreşen, dalında kalmak isteyen yapraklar kadar çaresizdi şu an? Oysa evlenirken ne hayalleri vardı. Hep mutluluk sevgi ve saygı üzerine? Hayallerinin gerçekleşmemesi bir yana yanına bile yaklaşmamıştı. Kocasının para kazanma hırsı felaketleri olmuştu. Oysa birkaç kez ağabeyi kocasının borçlarını ödemişti. Bir daha borçlanmayacağına dair söz vermesine rağmen hiçbir zaman sözünde durmadı. Yine bildiğini okudu. Çocukken yiyecek ekmeği bulamadığı günleri unutmuş, iyice kanatsızlaşmıştı. Fakir fukaraya yardımı kesmişti. Çalıştırdığı işçilerin alın teriyle kazandıkları maaşlarını geciktirmeye hatta vermemeye başlamıştı. Kocasının bu tutumu bir ailenin dağılmasına davetiye çıkarmıştı. Hangi kadın isterdi yuvasının bozulmasını? Çok direndiyse de nafile? Sertleşmeye başlamıştı son günlerde... Saçları tutam tutam çekildiğinden dolayı içi kızarmıştı. Sesini bile çıkarmamıştı acımasına rağmen. Ama dayanmaya gücü kalmamıştı. Evi terk edip gitti Fatma Hanım? Eden bulur misali, bir haber tefecilerin eline düşen iş adamı evinde ölü bulundu.